Tuesday, May 27, 2008

ÜRÜN YAŞAM DÖNGÜSÜNDE AŞAMALARIN İŞLEVİ

(The Role of Phases in Product Life-Cycle)

Bir yaşam döngüsü(life-cycle) bir ürün fikri doğduğu an başlar ve o ürün piyasadan kalkıncaya kadar devam eder, yani bütün geliştirim, işletim ve bakım faaliyetlerini içerir.

Bir geliştirim projesinin ürünleri zamanında teslim edilmeli ve amacına uygun olmalıdır. Geliştirim faaliyetleri sistemli bir şekilde planlanmalı ve uygulanmalıdır. Bir ‘yaşam döngüsü modeli’ ilgili faaliyetleri aşamalar şeklinde yapılandırır ve bu aşamalarda neler yapılacağını tanımlar.

Bir ‘yaşam döngüsü yaklaşımı’ bir yaşam döngüsü modelinin temel aşamalarının bir bileşkesidir.
Bütün projeler aşağıdaki temel aşamaları içeren bir yaşam döngüsü modelini içermelidir.

1- Kullanıcı İstekleri Şartnamesinin Tanımlanışı
2- Ürün İstekleri Şartnamesinin Tanımlanışı
3- Yapısal Tasarımın Tanımlanışı
4- Ayrıntılı Tasarım ve İşin Gerçekleştirilişi
5- İşin İşletime Teslim Edilişi
6- İşletim ve Bakım

İlk dört aşama birer gözden geçirim denetlemesi ile biter. Büyüklük, konu alanı (bilimsel, yönetimsel, gerçek zaman vb), sistem yapısı ve geliştirim araçları, projenin nasıl bir ekip tarafından yapıldığı gibi seçenekler ne olursa olsun, bu aşamalar zorunludur. Yine de, bu unsurların her biri geliştirime yaklaşımı, teslim edilenlerin karakter ve içeriğini etkileyebilir.

Yaşam döngüsünde gelişimin göstergesi olan altı kilometre taşı vardır.
1- Kullanıcı İstekleri Şartnamesinin Onaylanışı
2- Ürün İstekleri Şartnamesinin Onaylanışı
3- Yapısal Tasarım Belgesinin Onaylanışı
4- Ayrınıtılı Tasarım Belgesi, Kullanım Kılavuzu, yapılan işini sonucu olan ürün ve kabul testini hazırdalık
5- Geçici Kabul belgesi ve Ürün Transfer Belgesi
6- Nihai Kabul Belgesi ve Proje Geçmişi Belgesinin teslimi.

Son kilometre taşı bu aşamanın sonunda değil, garanti süresinin sonunda biter.

Bu kilometre taşları başarılabilir bir kontrat ilişkisi için zorunlu olan en az koşulları içerir. Bütün projelerde bulunmalıdırlar. Uzun projelerde, teslim edilenlerin takip edilebilişi için ek kilometre taşları eklenmelidir.

Yazımın buraya kadar ki kısımını Avrupa Uzay Ajansı ESA’nın bir mühendislik standardından faydalanarak, soyulayış ve genelleştiriş yöntemi ile yazdım. İnancım, bu soyut yaklaşım doğru, geçerli ve en azından faydalıdır.

Şaşırtıcı olan, Software konusunda yaygın olan lifecycle çalışmalarının gerek hacim gerekse içerik ve kalite olarak Ağ Proje Yönetimi (Network Project Management) konusunda çok daha zayıf ve yeni oluşudur. Son dönemde ülkemizin önde gelen iki büyük kuruluşunun hazırladığı ağ tasarım dökümanlarını incelemek imkan ve fırsatını buldum. Yukarıda ESA’nın sözünü ettiği aşamalar ve bunlara ilişkin belgeler tek bir tasarım belgesine ve sürecine indirgenmişti.

Ağ tasarımı ve gerçekleştirilişi konusunun bu tür bir parçalı süreç olmadığı iddia edilebilir. Aynı şey yazılım için de ileri sürülebilir oysa… Ben konuyu soyut olarak tartışmak istiyorum. Neden bir yaşam döngüsünü aşamalara bölmek faydalıdır? Hatta, neden ESA, uzun sürecek projelerde ek aşamalar eklenişini tavsiye ediyor?

Bir projeyi, herhangi bir süreci aşamalara bölmek, özünde bir çeşit gruplayış yani bir çeşit soyutlayıştır. Her soyutlayış gibi aşamalara ayırmak, bilgi saklamağa imkan tanır. Bir aşama ile uğraşırken, diğer ya da önceki aşamalara yalnızca isim olarak ya da o aşamanın teslim edilebilir belgesi, yani o aşamanın sonuçları açısından bakarız. Diğer aşamaların kendi iç ayrıntıları ile ilgilenmeyiz.

Bir süreci aşamalara bölmek ve her aşamaya ilişkin teslim edilişi gerekli çıktıları belirlemek sürecin kontrol edilebilirliğini(governance) arttırır. Böylece proje sonu geldiğinde ‘surpriz’lerle karşılaşmak olasılığı azalır, sorunlar büyümeden farkına varılır.

Tekrarlanan projeler, benzerlik olasılığı daha çok olan alt adımların süreleri ve maliyetleri konusunda
tecrübe birikimine neden olur. Bu tecrübe maliyet ve süre hesaplarında ve bunun sonucunda yapılabilirlik(fizibilite) hesaplarında başarı şansını arttırır.

İzlenebilirlik kriteri (traceability) kullanıcı istekleri şartnamesinde numaralanmış bir isteğin, ayrınıtılı tasarım dökümanı üzerindeki bir grup numaralanmış maddeye kadar takip edilebilişini gerektirir.
İzlenebilirlik kriteri, kullanıcının isteklerinin söz verildiği gibi gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği konusunda elle tutulur bilgi verir.

Standartları doğru uygulayan bir ekip ve müşterileri arasında doğal bir güven ilişkisi oluşur, oluşmalıdır. Müşteri ikide bir çalışanların masalarını dolaşıp ne yaptıklarını kontrol etmek ihtiyacı duymaz, kimin kimi ne zaman nasıl denetleyeceği bellidir, bir iş olmadığı zaman kimin sorumlu olduğunu kolaylıkla belirlersiniz. Bu durum müşteriye daha rahat ve esnek davranmak imkanını tanır ve sonuçta proje verimliliğini arttırır.

Ürün İstekleri Şartnamesi ile Müşteri İstekleri Şartnamesi arasında bir karşılaştırım daha proje başlangıcında, müşterinin bilinç durumunu ve onun ISO9000’e göre isteklerinin özünü (‘implied needs’) tespit eden üreticinin yaklaşım kalitesini ortaya koyar. Müşteri proje bitiminden çok önce isteklerinin hangilerinin gerçekleştirilebilir olduğunu bilir gerekirse yeni önlemler alabilir.

Kontrol edilebilirliğin artışı dolaylı olarak kişilerin ve ekibin kendilerinden farkındalığını arttırır. Bu da ekip kalitesini ve yapılan işin kalitesini arttırabilir.

Bu sırada, içine düşülebilecek bir tehlike, bu süreci gereksiz ölçüde ayrıntılı yürütmektir. Standartlar, kurallar vb biçimsel zorlamalar başarı için zorunlu olan disiplini sağlar. Biçimsel zorlamalar yerinde zamanında ve amaca ulaşmak için gerektiği kadar uygulanmalıdır. Bazı standartlarda uygulama esnekliğini belirleyici ve sınırlayıcı hükümler vardır.

Sanılanın aksine, standartların uygulanışı işleri zorlaştırmaz. Çünkü standartlar işleri kolaylaştırmak için geliştirilirler. Sorun, onların uygulanışındadır. Maalesef içinde bulunduğumuz son 20 yılda bir çok standart yeni geliştirilmiştir ve nasıl uygulanacakları hala tartışılmakta ve denenmektedir.

Sunday, May 18, 2008

PİETA’YI GÖRMEK - Üretim ve Yaratıcılıkta Döngünün Rolü




İTÜ’den Hocam Sn. Ahmet DERVİŞOĞLU’na.

Matematikte yakınsamak, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “Değişken bir büyüklüğün durağan bir büyüklüğe, hiçbir zaman erişmemek şartıyla gittikçe yaklaşışı” olarak tanımlanır. Belirli bir fonksiyonu uyguladığımızda çıkan sonuç, giderek her uygulanışta belirli bir değere yakınsıyorsa o fonksiyonun
limitine, sınır değerine ulaşırız.

Günlük hayatımızda da, yakınsamak önemli bir kavram… Örneğin eğitimde, küçük çocukların eğitiminde aynı şeyi birkaç kez söyler, uyarırsak çocuğumuz giderek daha iyi ve doğru davranır. Çocuğumuzun davranışı bizim uyarı ve onu gözleyiş döngümüz sonucunda iyiye doğruya güzele YAKINSAR.

Döngü (iteration) bilgisayar programlayışta sabit bir işlem dizisinin değişken bir giriş dizisine uygulanışı ve bunun bir sonuç dizisi çıkarışıdır. Örneğin, İETT gişesinde bilet satan memur, kendisine gelen istekleri hep aynı döngü içinde hep aynı grup işlemleri yaparak yerine getirir.

Döngünün çeşitli tipleri var. Hiç bitmeyen döngüye sonsuz döngü denir. Sonsuz döngüye giren bir bilgisayar donup kalır, hiçbir giriş kabul etmez, tıpkı bitkisel hayata giren hastalar gibi…

Günlük dilimizde yaygın olan bir döngü biçimi, kısır döngü… TDK sözlünde, kısır döngü “Aynı olumsuz sonucu veren, çözüm getirmeyen durumların tekrarlanması, sürdürülmesi” olarak tanımlanır.

Düşününüz, kültürümüz kısır döngünün altını ne kadar çok çizer… Öte yandan kısır olmayan olumlu döngü için tek bir Türkçe kelimemiz olmaması, Çinli bir kralın ülke savunmasında en kıymetli şey dildir deyişini hatırlatır bana. Sanırım, bizim dilimiz kıymetli şeylerin ifade edilmeden uygulandığı, harekata dönüştüğü askeri bir kültürden geliyor…

Döngü maddenin ve yaşamın temelinde olan bir olgu. Tekrar etmeğe dayanıyor. Var olmak kadar temel. Eğer bir olay dizisi düzenli olarak tekrar ediyorsa bir döngü oluşturuyor. Ama her olay dizisi bir döngü değil. Açık uçlu olay dizileri tekrar etmez. Burada tekrar şekli de önemli. Eğer bir olay dizisi biter bitmez kendini tekrar ederse bu tam anlamı ile bir döngüdür. Fakat, gerçek hayatta döngü olarak adlandırdığımız olaylar genelde çeşitli duraklayışlar ve gecikişlerden sonra tekrar eder.

Döngünün şekli ve zamanından öte, en önemli şey döngünün ürettiği sonuçtur. Biletçi örneğinde olduğu gibi, bazı döngülerde döngünün her defasında da, yani her çevriminin sonucunda da aynı sonucu üretişi beklenir. Örneğin bir keman solistinin Mendelsohn keman konçertosunu her çalışında aynı kalite düzeyini yakalayışı gibi. Ya da bir bilgisayar programının her çalışışında aynı girişler için aynı çıkışları üretişi gibi.

Peki bu mümkün müdür? İşte Michelangelo’nun Vatikan sarayında duran eseri Pieta bence tamamıyla bunu tartışan bir eser, Hiristiyan Batı sanatının bir başeseri…

İETT bilet satıcısını dikkate alalım. Aslında hiçbir bilet satıcısı, hatta hiçbir meslek erbabı bugünden yarına ustalaşmaz. Ustalık bir öğreniş süreci ve pişmek ister. Kişi ilk önce kuralları defalarca okur, ya da uyarılar alarak işitir, sonra onları uygularken her defasında kendi hatalarını ve sonuçlarını görür. Çırak öğreniş döngüsü içinde ustaya yakınsar, pişer.

Peki, öğreniş döngüsü ile Pieta arasında ne ilişki var? Michelangelo niye ömrü boyunca yarattığı çok sayıda eseri arasında yalnızca Pieta’da çarmıhtan indirilmiş oğlunu kucağında tutan Meryem annemizin göğsündeki omuz kuşağına büyük harflerle kendi ismini yazmış? Acaba niye bu cürete sahip heykeltraş en azından heykel yapmak kadar mimarlıkta da usta?

Nümerik analiz mimarlık gibi matematikle ilgili ama belki onun bir parçası… Nümerik analizde eşitliklerin döngü ile çözümü konusu (solution of equations by iteration) bize Michelangelo’yu daha iyi anlamak yolunu açabilir…

f(x) = 0 şeklindeki bir eşitliği
x = g(x) şekline dönüştürürüz, daha sonra bir x0 başlangıç noktası SEÇİP
x1 = g(x0) ve
bir döngü içinde
x2=g(x1)
x3, x4, x5 … x100 ve benzeri x değerlerini hesaplayabiliriz.

Görürüz ki, BAZI eşitlikler bir noktadan sonra hep aynı x4,x5,x6 değerlerini verir. Yani bu g(x) fonksiyonları sabit bir değere yakınsarlar. Eğer bulduğumuz bu değerleri alıp f(x)’te yerleştirisek görürüz ki hemen hemen f(x) = 0 çıkar.

Bulduğumuz değer f(x) = 0 eşitliğinin çözümüdür. Ayrıca, başlangıçta seçtiğimiz x0 değerini değiştirip farklı değerler denersek, BAZI durumlarda farklı sonuçlara YAKINSAdığımızı görürüz. Yani f(x) eşitliğinin birden çok sonucu olabilir.

Gerçek hayatta da böyle değil mi? Karşılaştığımız problemlerin birden çok çözümü olmuyor mu?
Örneğin evden Taksime işe giderken birden çok vesait birden çok yol imkanı yok mu? Biz bu çözümleri, her gün izlediğimiz bir döngü içinde deneyerek yakınsayıp, bulmuyor muyuz?

Yakınsamak ve öğrenmek döngüsü, günümüz teknolojisinde NEURAL NETWORKSte de önemli konulardan. Bir yapay sinir ağını tıpkı insan beynindeki sinir ağları gibi çeşitli sayıda ağ tabakalarından ve sinir düğümlerinden oluşturmak mümkün. Daha sonra belirli girişler uygulayarak bir döngü içinde sinir ağına olumlu olumsuz uyarılar vermek, onu küçük küçük değiştirmek ve giderek ona istenen davranışları öğretmek mümkün. Örneğin bir bavul kontrol cihazına patlayıcı maddeleri tanımağı öğretebiliyorsunuz. Burada önemli olan yapılacak işe uygun sinir tabakası ve düğüm sayısını seçmek… BAZI durumlarda siz hiçbir uyarı yapmasanız da sinir ağı iyiyi, güzeli, doğruyu kendisi bulabiliyor.

Peki bunun Pieta ile Michelangelo ile ne ilişkisi var? İlişkisi var çünkü, bir döngünün yakınsayıp yakınsamayacağını, ya da hangi hızla yakınsayacağını belirleyen şey BAŞLANGIÇ NOKTASI… Michelangelo geçmişte bir gün koskoca bir mermer bloğunu kaldıraçlarla sütüdyosuna taşıttı. Bilmiyorum nasıl ama bir gün geldi ve o taşın içine baktı. O taşın içinde PİETAYI GÖRDÜ, bir gün. Aslında gördüğü büyük bir olasılık iş bittiğinde gördüğü ile aynı değildi, belki ondan çok dha kaba sapa bir şeydi… Ne yazık, bilemiyoruz, belki çok daha muhteşem güzeldi…

İşte o bilmemizin mümkün olmadığı güzel şeyi, kafasındaki hayali düşünerek, en doğru başalngıç noktasını seçti. Taşa birkaç kez vurdu. Geri çekildi, baktı. Sonra birkaç kez daha vurdu. Tekrar geri çekildi ve baktı. Sanki sonsuz gibi gelen bir döngü içinde kafasındaki Pieta’ya yakınsamağa çalıştı.

Bazı eşitliklerin birden çok çözümü olduğunu söylemiştik. Döngü yaratıcının seçtiği başlangıç noktasına göre farklı farklı sonuçlara yakınsayabilir. Aslında Michelangelo ismini yazdığı tek eseri olan Pieta’ya ulaşıncaya kadar yapmış olduğu birkaç tane farklı Pieta’ya hala sahibiz…

Son bir söz. Batı ustalığında yaygın bir teknik vardır. Eğer bir alet yaparsanız, aletin kullanımını da o aletle anlatırsınız. Tanıtımı o aletle yaparsınız. Eğer Pieta’ya bakarsanız… Kah kendi yarattığı çocuğunun ölümlülüğnü gören bir ananın eşsiz acısını, kah onun bakışlarında bir yaratıcı ustanın o ilk anda taşın içinde gördüğü hayali hiçbir zaman yaratamayacağının hüznünü hisseblirsiniz.

Ali R+

Editöre Not: İmla hatalarını düzeltmeyiniz. Hatalar güzeldir. Onlar da lazim.

Wednesday, May 07, 2008

TO BECOME A STREET JANITOR

The street janitors of Koşuyolu are special. This attribute arises because of the structure of the vicinity which is mostly houses with small gardens and relatively large deserted streets. In fact, the janitors of all the vicinities in Istanbul are special.

I have always been amazed by the magic of the janitors since I was a small child. The first individuals that I had a chance to meet out of my family were the street janitor, the postman, the ‘simit’ seller and after that the icecream seller… A little bit further, the grocery shop owner tha sold me breads, the butcher and others…

It was very difficult for me to depart from my mother for a whole day when I began to the primary School without going to the kindergarten first… It has been carefully noted in our family jargon that I had cried “I won’t ever go to school, I will become a janitor!” in response to my father’s military officer smile mixed with a ‘shining golden tooth’ in it, which generally indicated an intrigue. As far as I could see at that moment, being a janitor was the closest job that I could perform ‘closest’ to my mother.

Being a janitor has its magic like any other job. A service job… Our vicinity’s janitors have always been people who clean up around silently, avoiding personal contact and they used to disappear in an unknown time as they appear… Carefully, they give succinct but not predominant answers when conversed…. What matters in their relation with the inhabitants of the street is their service.

I love to watch how the janitors perform their jobs since my chidhood… These ‘guys’ are masters of the ‘let it go’ philosophy. As you know, our people in Turkey are not brought up with personal discipline of cleanliness yet, unfortunately. So, the janitors have a lot to do every day… I can observe that the janitors in Istanbul have it ‘ab die Nase – up tp their noses…’ The thing that most excites me is to watch how these heavily loaded janitors manage to confront this difficulty.

Working discipline, to protect their own health and patience, to preserve his energy for his family and the people themselves they serve… Choices between all these are reduced practically to choosing the various types of rubbish that lie on the side way or the street and sweep them into his handheld bucket with his broom. Janitors are masters of ‘let it go’ or ‘may it stay’.

Sweetly… The janitor stands on the street with an inner peace, grace and confidence
that mar s,
if he leaves something on the street, he will find it somewhere close the next day.


Ali R+
April the 23rd 2008(Turkish Children’s Day), Koşuyolu

Sunday, May 04, 2008

DÜŞÜNÜŞ HIZI - THINKING SPEED

Üniversite giriş sınavları öğrencilerin matematik, sosyal, fen, yabancı dil gibi konularda bilgilerini zamana karşı ölçer. Konuyu bilmek yalnız başına yeterli olmaz, verilen süre içinde en fazla doğru
yanıt veren, en hızlı düşünen kazanır.

Her insanın normal zamanalara göre daha hızlı düşündüğü anlar, saatler, günler hatta aylar var. Örneğin bahar aylarında özellikle Eylül – Ekim aylarında, sanki yaratan bizi yaklaşmakta olan kışa hazırlık için motive eder, daha hızlı düşünmeğe iter.

Hızlı düşünen kişi artmış olan beyin enerjisi ile olayları normalden daha derinlemesine düşünür, olgular arasında gerçek ya da değil, doğru ya da yanlış daha çok ilişki kurar, konuyla ilgili daha çok şey hatırlar…

Eğer hızlanış daha da artarsa, konu ile uzaktan ilişkili konulara geçiş artabilir. Düşünce hızının artışı, aşırı hassasiyet, trafikte dikkatsizlik gibi davranışsal bozukluk sınırını aşmadığı sürece işlenen düşüncenin içeriğini ve kişisel başarıyı yalnızca etkilemekle sınırlı kalır.

Pronin ve Wagner 2006 yılında, “Manic Thinking – Independent Effects of Thought Speed and Thought Content on Mood” adlı makalelerinde düşünüş hızının ruh halini etkilediğini ispat eden deneylerinin sonuçlarını sundular. Yüksek düşünüş hızı yüksek moral, mutluluk vb. ruh hali yaratır, bazı hallerde subjektif bir güven ve doğruluk hissi verir.

Benzer şekilde, 2003 yılında, Winkielman et all. “The Psychology of Evaluation – The Hedonic Marking of Processing Fluency:Implications for evaluative Judgment” adlı makalesinde yüksek bilgi işleyiş akıcılığının, örn. hızlı verilen bir mesajı dinleyişin, gerçekte olduğundan daha pozitif algılandığını anlatır. “Genel olarak yüksek akıcılık olayların olumlu olduğunu belirtir, alçak akıcılık ise olayların olumsuz olduğu durumunu.” Yaratanın bize verdiği bu doğal yetenek “hedonic marking”, işlenen veriyi hedonik olarak işaretlemek şeklinde adlandırılır.

Algısal akıcılık, örneğin reklamlardaki akıcılık, beğenmek duygusunu tetikler. Akıcılık işareti algılanan işaretin en başlangıç anlarında oluşur. Uyarıcının giriş işaretinden çok az bilgi çıkartılabildiği durumlarda akıcılık işareti karar vermek için dayanabilecek en güçlü işaret olur. Bazen insanlar, yeni, karışık ve şaşırtıcı uyarı işaretlerini basit ve tanıdık işaretlere bu yüzden tercih ederler. Düşünüş hızı insanların eğilimlerini yönetmek için kullanılan önemli bir unsurdur.

Bilerek ya da bilmeyerek, her insan düşünüş hızını kendi amaçları için kendi kendine de kullanır. Acil durumlarda, kişinin olağanüstü şeyler becerebilişi bireyin başarısı olduğu kadar, yaratanın ona verdiği yetenekelere de bağlanabilir. Acil durumlarda insan beyni ve vücudu farklı ve yüksek bir hızda çalışır.

Normal zamanlarda da, karşılaştığımız güçlüklerle baş edebilmek için düşünüş hızımızı arttırırız. Dikkat toplamak algıladığımız ve düşündüğümüz her şeyi belirli bir konu açısından ele almaktır. Odaklaşmak ise, bütün düşünüş kapasitemizi bir konuya sınırlamak ve yalnız o sınırlar içinde zihinsel bir faaliyet yürütmektir. Bunların her ikisinde de beynin sinir ağlarının bir kısmını devre dışı bırakarak çalışan, konu ile ilgili kısımlara daha fazla kan ve enerji yönlendiririz.

Düşünce hızımızı bir başka kontrol ediş şeklimiz ise duygulanmak… Duygular ilgili oldukları tetikleyici hormonlar ve yanıt olarak kendilerinin tetikledikleri hormonlar sayesinde beynin içindeki işaret yayılış – propagasyon koşullarını değiştirirler. Bu durum karar verişimizi belirleyen eşiklerin değişişine neden olur. Örneğin baharın ilk günlerinin etkisi altındaki bir şöför, normal zamanlarda aldığından daha çok riskler almağa başlar, ya da siyasi eylemciler daha riskli eylemlere atılırlar. Tüm toplumun karar veriş eşiklerinin yaklaşık olarak aynı dönemde, baharda değişime uğradığını düşününüz. Bu aynı zamanda konformist ve tutucu eğilimlerin esas olduğu insan toplumunda yenilik ve değişikliğe açılan bir zaman penceresi işlevini görür.

Düşünce hızı düşünce enerjisi ile orantılı olmalı.Sartre “Sketch for a Theory of the Emotions” adlı makalesinde, kişi mantıki yetenekleri ile göğüsleyemeyeceği bir durumla karşılaştığında yaratmış olduğu “psişik enerji”’yi duyguya dönüştürür, örneğin korkar, der. Düşünce hızının artışı, psişik enerjinin azaltılış yollarından biri olmalı… Hız artışı, hayal etmek, plan yapmak, obsessifleşmek gibi güçlükleri göğüsleyişimize yardımcı olacak yeteneklerimizin ortaya çıkışına neden olur.

Başarıya ulaşmak yalnız mantıksal değerlendiriş yeteneklerimizin gelişmiş oluşu ile belirlenmez. Mantıksal yeteneklerini doğru besleyen, yöneten, destekleyen duygusal bir olgunluk ta gereklidir.
Bu durum yalnız tek bir kişinin başarısı için doğru olduğu kadar ekip için de önemlidir, Crew Resource Management açısından.

ABD’de bir uçak kazasında, uçak dispatcher tarafından, hava durumu bozuk bir bölgede öngörülmüş bir zaman çerçevesinde iniş yapmağa gönderilir. Uçak iniş sırasında yere çakılır. Yapılan araştırışta görülür ki yardımcı pilot risk içeren her durumda, kaptan’ın karar veriş eşiğini olumlu yönde etkilemiş. Sürekli ‘önemli değil, ineriz’ türünden. Aslında, kaptan ve yardımcı pilot, kritik durumlarda bir bütün olarak hareket etmeli imiş. Kaptan uçağa ve çevreden gelen etkilere muhatap olurken, onun duygusal durumunu ve kara eşiğini etkileyip belirleyen daha objektif durumda bulunabilen yardımcı pilot olabilir miş (Bir bilen pilot arkadaş yazıp daha iyi açıklarsa buraya zevkle eklerim).

Ülkemizde de maalesef iklim ya da görüş koşullarının iyi olmadığı durumlarda yanlış karar verip inen ve çakılan pilot şehitlerimiz var. Bu durumların azalışı açısından belki de Barbara E. Holder ‘ın “Cognition in Flight: Understanding Cockpits as Cognitive Systems” adlı Doktora tezine tekrar bakmalıyız…

“A dominance interaction occurs when one pilot does everything—processes instrument representations, speaks, acts, decides, without assistance or concurrence from his partner. The other pilot tends to remain a passive partner even if he was not passive before. This pattern is often characterized by a unidirectional flow of representations centering on one pilot. Pilots construct an understanding of the situation independent of
each other and the understanding of the dominant pilot may sway the understanding of the other pilot. Communication between pilots tends to be one-sided flowing from the dominating pilot to the other pilot with little or no opportunity for negotiation and discussion.“

Korkarım, ülkemizi başarıdan başarıya, askeri zaferlere götüren insanımızın baskın karakteri yaşadığımız uçak kazalarında ‘pilot hatası’ olarak, yalnızca tek pilotun hatası olarak değerlendiriliyor, en azından telaffuz ediliyor…

Holder tezini çift motorlu deniz helikopter pilot eğitimine katılarak ve pilotların eğitim sırasında simulatörde görüntü kayıtlarını alarak hazırlamış. Tezinde pilot ve yardımcı pilot arasındaki rütbe ilişkisinin başarıya etkisi konusunda da çok ilginç yorumlar var. Isparta kazası hakkında her şey açıklandıktan sonra alınabilecek tedbirler arasında bunu da dikkate almak gerekebilir. Holder tezini internette bulmak mümkün.

Bu yazımda, yaratanın verdiği bir yetenek olan düşünce hızının ne olduğunu ve bireysel, toplumsal, ticari ve havacılık açısından uygulayış alanlarını ele aldım. Düşünce hızı, psişik enerji ve duygular arasındaki ilişkiye işaret ettim. Düşünüş ve duyuş arasındaki ilişki ve daha sonra duygusal sistemimiz ile ilgili yazılarım yolda… Fırsat bulursam, Sartre’ın söz konusu makalesinin Artificial Neural Networks modeli ile analizini yapan İngilizce bir makalemi
http://largesystems-atc.blogspot.com adlı blogumda bulabilirsiniz. Analiz bitmiş durumda, temiz yazmam gerekli, önümüzdeki 1-2 ay içinde…

Saturday, May 03, 2008

A CRITICAL ANALYSIS OF SARTRE'S SKETCH FOR A THEORY OF THE EMOTIONS

An analysis of SARTRE's sketch on emotions from the point of
neural networks paradigm will follow - the notes are ready
but they have to be written formally and finalized.

A further article on this subject will apply the results achieved
to Human Computer Interaction (HCI), air traffic control (ATC)
and aviation in 2-3 months time.
I appreciate your interest.

Kind regards.

The human experience is as priceles as the scientific

The human experience is as priceles as the scientific
that of the staff of SLAC in achieving its goals.

SLAC should not hesitate to share more of the
personal profiles, fotos, etc… How do they manage to
stand up at that point?

Like a star far a way in the sky,
that we can navigate with…

The (persis-mid) picture made me
remember how to smile a few days ago…
I had forgotten it somewhere
in the air traffic of Franfurt skies…

Appreciations…

Ali R+ SARAL

By the way:
Why do not you honor
ALL the former employees
who worked and contributed to SLAC
by arranging a web-page?
(The amount of information could
be a safety issue but at least names and
dates would not hurt). A colleague at Hughes
proposed this at EUROONTROL-Germaney
and they failed the test. I proposed this
at DHMI-Turkish ATC and they also
failed the test.