Sunday, August 27, 2023

YÖNTEM SORUNU

 



YÖNTEM SORUNU

Ali Rıza SARAL

 

"Gerçeğin sadece 'gerçek' olması yeterli değildir; aynı zamanda anlaşılmalı ve pratikte uygulanmalıdır. İkisi arasındaki fark önemlidir çünkü insan kolayca, 'gerçek' olan ancak uygulanamayan bir gerçeği hayal edebilir; bu durumda gerçekten anlaşılmamış ve dolayısıyla hiçbir şekilde gerçek olmayan bir gerçek olur." (Jean-Paul Sartre, "Eleştirel Diyalektik İnceleme," Bölüm 4, Bölüm 1, Bölüm 1, "Yöntemsel Düşünceler." [1])

 "Devrimci durum, egemen sınıfın eski toplumsal ilişkileri korumaya ve onları kurtarmaya yetecek kadar gücü olmadığı, toplumun alt tabakalarının ise eski toplumsal ilişkileri yıkmak ve onları kendi toplumsal ilişkileriyle değiştirmek için yeterli güce sahip olduğu tarihsel dönemdir."  Lenin, V. I. (1917). Devlet ve Devrim.[2]

 Toplumu oluşturan unsurlar arasındaki maddi ve manevi farklılıklar arttıkça doğal, adım adım gelişmenin yerini sıçramalı, ani değişim ihtiyacı alır.  Ülkemiz tarihinde devrim ve darbeler bu açıdan değerlendirilebilir.

 Çelişkiler maddi ve manevi farklılıklardan  kaynaklanan menfaat çatışmalarıdır.  Çelişkiler reformlarla aşılamayacak aşamaya geldiğinde toplumun bazı unsurları devrimci yöntemlere başvurur.  60-70’ler sonrasında Türkiye’de devrimci yöntemler makro ve mikro seviyelerde sık sık uygulanmıştır.

 Devrimci yöntemler yapıcı yaklaşımlarla durumu iyileştirmek değil aksine durumun iyileşmesinin mümkün olmadığını göstermek üzerine yoğunlaşır.  Örneğin son seçimlerde Millet cephesi yeni kabul edilen Cumhurbaşkanlığı sistemini geliştirmeye yönelik değil onu yıkıp geriye parlamenter sisteme dönmesi için çalışmıştır.

 Türkiye’de önemli bir kültürel sorun 60-70’lerden kalan mücadele yöntemlerinin, devrimci yaklaşımların hala etkin olmasıdır.  Ülkemizin uzlaşmaya dayanan, sorumluluk alan, al-ver ilişkilerine dayanan yaklaşımlara ihtiyacı vardır.

 Türkiye’de toplumda var olan çelişkiler devrimci yaklaşımları başarılı kılacak kadar güçlü değildir.

 REFERENCES:

[1] Sartre, J.-P. (1976). Critique of Dialectical Reason. Part 4, Chapter 1, Section 1, "Methodological Considerations." Translation by Alan Sheridan-Smith.

[2] Lenin, V. I. (1917). Proletarya Diktatörlüğü. In Devlet ve Devrim [The State and Revolution] (Çev. H. Savaşır.

 Sartre Quote:

"It is not enough for a truth to be 'the truth'; it must also be apprehended and applied in practice. The distinction between the two is important because one can easily conceive of a truth which is 'the truth' but which cannot be applied; this would then be a truth which was not truly apprehended, and consequently not a truth at all." (Jean-Paul Sartre, "Critique of Dialectical Reason," Part 4, Chapter 1, Section 1, "Methodological Considerations." [1]

Friday, August 25, 2023

yapay sinir ağlarında öğrenme oranının rolü

 



yapay sinir ağlarında öğrenme oranının rolü

Yapay Sinir Ağları (YSA), öğrenme yetenekleri sayesinde karmaşık veri yapılarını anlayabilir ve bu verilerden anlamlı sonuçlar çıkarabilir. Yapay sinir ağlarının performansı büyük ölçüde öğrenme oranıyla ilişkilidir. Öğrenme oranı, ağın verilerden ne kadar hızlı öğrenebileceğini belirler. Bu oran, ağın ne kadar hızlı yeni bilgileri adapte edebileceğini ve mevcut bilgileri ne kadar hızlı unutabileceğini etkiler.

 

Düşük öğrenme oranları, ağın yavaş öğrenmesine neden olur. Bu durumda, ağ verilerdeki ince ayrıntıları yakalayabilir, ancak genel modeli öğrenmek için daha fazla veriye ihtiyaç duyar. Yüksek öğrenme oranları ise ağın hızlı öğrenmesini sağlar, ancak bu durum ağın gürültülü veya anlamsız verileri yanlış öğrenmesine yol açabilir. Bu nedenle, uygun bir öğrenme oranının belirlenmesi, ağın verilerden istenilen sonuçları elde etmesi için kritik öneme sahiptir.

 

Yapay Sinir Ağlarının Geleneksel Bilgisayar Programlarından Farkı:

Yapay Sinir Ağları ile Geleneksel Bilgisayar Programları arasındaki temel fark, öğrenme yaklaşımıdır. Geleneksel bilgisayar programlarında, belirli bir görev için açıkça tanımlanmış adımlar ve kurallar kümesi programcı tarafından yazılır. Bu adımların ardışık olarak işlenmesiyle program belirli bir girdiye tepki verir. Bu yaklaşım genellikle yapısal ve algoritmik düşünce gerektirir.

 

Öte yandan, Yapay Sinir Ağları veriye dayalı öğrenme prensibine dayanır. Ağa birçok örnek girdi ve çıktı verilir. Ağ, bu verilere dayanarak kendi içsel temsillerini ve desenleri öğrenir. Öğrenme süreci istatistiksel hesaplamalara dayandığından, ağ genellikle büyük veri kümelerinde daha iyi sonuçlar verir. Ayrıca, geleneksel programlamadan farklı olarak, ağlar karmaşık ve soyut ilişkileri de yakalayabilir.

 

Geleneksel Bilgisayar Programı Geliştirme Sürecinde Öğrenmenin Rolü:

Geleneksel programlama sürecinde öğrenme, programcının problemi anlaması ve çözümünü kodlaması aşamalarında rol oynar. Programcı, genellikle belirli bir algoritmayı veya mantığı öğrenerek, bu bilgiyi programın yazılmasına aktarır. Öğrenme, genellikle programcının uzmanlığını ve deneyimini yansıtır.

 

Yapay Sinir Ağı Programlarında Öğrenmenin Rolü:

Yapay Sinir Ağları, öğrenme süreci ile programlandığı için bu aşamada insan müdahalesi daha azdır. Ağ, verilere dayanarak kendi başına desenleri ve ilişkileri öğrenir. Programcının rolü, ağın mimarisini tasarlama, uygun öğrenme algoritmalarını seçme ve ağın performansını değerlendirme gibi daha yüksek düzeyli kararları içerir. Öğrenme, ağın daha iyi hale gelmesi için verilerin ve parametrelerin nasıl ayarlanacağını anlama sürecini ifade eder.

 

Sonuç olarak, yapay sinir ağlarının öğrenme oranı, geleneksel programlardan farklı olarak veriye dayalı öğrenme sürecinin bir parçasıdır. Yapay sinir ağları, büyük veri kümelerinden desenler çıkararak karmaşık ilişkileri anlama yeteneğine sahiptir ve bu da onları birçok problemde etkili kılar. Geleneksel programlarda ise öğrenme, programcının problemi anlama ve çözümü kodlama süreçlerini içerir.

Tuesday, August 08, 2023

KENDİ OLMAK

 KENDİ OLMAK

Ali R+ SARAL & ChatGPT

 

"Kendini bil" ifadesi Antik Yunan döneminde yaşamış olan Sokrat'a (M.Ö. 469-399) atfedilir. Ancak Sokrat'ın kendisi tarafından yazılı eserler bırakmamıştır, dolayısıyla onun felsefi görüşlerini doğrudan öğrenmek yerine, öğrencisi Platon'un yazdığı eserler ve diğer antik yazarların anlatımları üzerinden öğrenilir.

 Maalesef, "Kendini bil" ifadesine doğrudan atfedilebilecek bir Platon alıntısı bulunmamaktadır. Bu ifade genellikle Sokrat'ın öğretileri ve Platon'un yazıları aracılığıyla aktarılmış bir felsefi prensiptir. Sokrat'ın düşünceleri çoğunlukla Platon'un yazılarına yansımıştır ve Platon, Sokrat'ın öğretilerini öğrencisi olarak en yakından kaydetmiştir.

  Sokrat'ın "Kendini bil" ifadesi, insanın kendi bilincini ve cehaletini fark etmesi, sorgulaması ve gerçek bilgiye ulaşmaya çalışması gerektiği fikrini yansıtmaktadır.  "Kendini bil" ifadesinin Sokrat'ın felsefi anlayışıyla sınırlı kalmadığını ve daha geniş bir anlam taşıdığını belirtmek önemlidir. Sokrat'ın "Kendini bil" sözü sadece bireyin kendi içsel dünyasını anlaması ve sorgulamasıyla sınırlı kalmaz, aynı zamanda insanın evrenle, toplumla ve doğayla olan ilişkisini de içerir.

 Sokrat'ın bu ifadesi, insanın kendi doğası, yerine getirdiği rol ve evrende sahip olduğu yer hakkında düşünmesini teşvik eder. Bu bağlamda, insanın kendini ve çevresini anlamasıyla, daha büyük bir bütünün parçası olduğunu ve bu bütünle uyum içinde yaşaması gerektiğini ifade eder.

 Öyle ise, kendi olmak kişinin yalnızca kendi kişisel menfaatlerinden oluşan bir hacim içinde var olmaktan öte karşısındaki insanlar, canlılar, doğa ve dünya ile etkileşmesini, ve yeri geldiğinde kendi o ana ait bencil menfaatlerinden vazgeçebilmesi, tavizler verebilmesi, al ver ilişkilerine girebilmesi gerekir.

 Bireyin kendi olması sadece kendi kişisel menfaatleri etrafında dönmekten ziyade, çevresiyle etkileşim içinde olduğu bir dengeyi ifade eder. Bu denge, insanın diğer insanlar, canlılar, doğa ve dünya ile sağladığı etkileşimlerle şekillenir. İnsan, yalnızca kendi bencil menfaatlerine odaklanıp izole bir şekilde yaşamak yerine, etrafındaki dünya ve insanlarla etkileşime girerek daha anlamlı bir varoluş süreci yaşayabilir.

 Bireyin kendi olması, zaman zaman kendi bencil menfaatlerinden vazgeçebilme yeteneğini gerektirir. Empati, anlayış, yardımlaşma ve işbirliği gibi değerler bu noktada önemlidir. İnsanlar arasındaki ilişkilerde al-ver ilişkileri, paylaşım ve dayanışma, toplumsal uyumun temelini oluşturur. Kendini gerçekleştirme süreci, hem bireyin içsel dünyasını anlaması hem de dış dünyayla etkileşimde bulunması anlamına gelir.

 Bu görüş aynı zamanda ahlaki bir boyuta da işaret eder. Ahlaki değerler, insanların kendi çıkarlarından ziyade genel iyi için çalışmalarını teşvik eder. Birey, sadece kendi bencil menfaatlerini değil, etrafındaki insanların ve toplumun refahını da göz önünde bulundurarak hareket etmeli ve bu şekilde daha bütüncül bir insan olabilir.