Sunday, June 09, 2013

Bilincin hücresel zemini

An outline of:
The neuronal basis for consciousness
R. Llina's, U. Ribary, D. Contreras and C. Pedroarena
Department of Physiology and Neuroscience, NewYork University School of Medicine, 550 First Avenue, NewYork, NY 10016, USA

Genel işlevin merkezinde thalamocortical iç bağlantılılık, ve özellikle thalamocortical nöronal çevrim işlevinin karşılıklılığı yatar.
central to global function is the rich thalamocortical interconnectivity, and most particularly the reciprocal nature of the thalamocortical neuronal loop function.

Belirli ve belirsiz thalamic çevrimlerin arasındaki etkileşim thalamus’un, beyine açılan bir kapıdan çok cortex’in herhangi bir parçasının benzer herhangi başka bir yer ya da yerler ile iletişim kurabildiği, bir merkezi temsil ettiğini gösterir.
 the interaction between the specific and non-specificthalamic loops suggests that rather than a gate into the brain, the thalamus represents a hub from which any site in the cortex can communicate with any other such site or sites.

Büyük ölçekte, belirli belirsiz thalamic faaliyetin zamansal rastgelişi, insan muhakemesini temsil eden işlevsel durumları oluşturur.
large-scale, temporal coincidence of specific and non-specific thalamic activity generates the functional states that characterize human cognition.

1. GİRİŞ
Charles S. Sherrington (1906)   hayvan fizyolojik deneyleri zemininde omuriliğin bir dizi karışık refleks olarak çalıştığını ileri sürmüştür.
Charles S. Sherrington (1906)   proposed, on the basis of animal physiological experimentation, that the spinal cord operated, fundamentally, as a set of complex re£exes.

Gerçekten bu görüş James’in (1890) refleks tezini takip ediyordu.  Bu teze göre sinirsel sistem, harici dünya tarafından eylemleri tetiklenen karışık nöronal bağ patikaları kümesi şeklinde düzenlenmiştir.
Indeed, this view followed the Jamesian postulate of reflex (James 1890), in which the nervous system is organized as a set of complex neuronal connectivity pathways triggered into action by the outside world.

Bu görüşe göre davranış esasen, algısal girişlerin sonucudur.
 On this view, behaviour is fundamentally the resultant of sensory input.

Bu tez Graham Brown (1914, 1915) ve daha sonra Nicholas Bernstein (1967) tarafından benimsenen bakış açısı ile çatışır.  Bunlar omurilik işlevinin çoğunlukla içsel kaynaklı nöronal faaliyet olduğu bakış açısındaydılar.  Bu görüşte algısal girişler bu tür içsel faaliyetlerin (oluşturucusu değil) ayarlayıcısıdırlar.
This general postulate contrasted with the point of view espoused by Graham Brown (1914, 1915) and more recently by Nicholas Bernstein (1967), who viewed spinal cord function as mostly organized as intrinsically generated neuronal activity.  With this view sensory inputs are mostly modifiers of such intrinsic activity.

Benzer şekilde, muhakemesel fizyolojide bugün hakim olan görüş, bilincin çoğunlukla beyine farklı (işaret getirici) afferent sinirler ile getirilen algısal girişlerin sonucu olduğudur.  Algısal afferentlerin faaliyetleri muhakemenin işlevsel zeminini temsil eder.
Likewise, in cognitive physiology the prevailing view today is that consciousness is mostly the resultant of sensory input brought into the brain by the different sensory afferents, the activity of which represent the functional basis for cognition.

2. BEYNİN İÇ İŞLEVSEL DURUMU OLARAK MUHAKEME
COGNITION AS AN INTRINSIC FUNCTIONAL STATE OF THE BRAIN

Bilinç hareket gibi, algısal dürtü yerine içsel faaliyetlerle ilgilidir.
... consciousness, like locomotion, might be more a case of intrinsic activity than of sensory drive.  ...

Bilinç duyular tarafından oluşturulmaktan çok onlar tarafından değişime uğratılan düşsel-gibi bir iç işlev durumudur.
consciousness is an oneiric-like internal functional state modulated, rather than generated, by the senses ...

Beyin içindeki bağlantıların büyük bir yüzdesi geri dönen türdedir ve faaliyeti kendi iç bağlantıları ile ilgilidir.  Algısal girişlerin anlık etkisi ile ilgili değildir.
 a very large percentage of the connectivity in the brain is recurrent and that much of its activity is related to such intrinsic connectivity not necessarily related to the immediacy of sensory input.

Belki de beynin genel durumlarını ilgilendiren en çarpıcı fark uyanıklık ve rüyasız uyku arasındadır.
Perhaps the most spectacular difference concerning global brain states is that between wakefulness and dreamless sleep.

Hepimiz uyurken her iki durum arasındaki devasa farklılığı açıklayabilecek büyük bir morfolojik değişiklik olmadığının farkındayız.
We all recognize that no gross morphological changes occur in our brains during sleep, that could explain the enormous disparity between the two states.

Gerçekten fark işlevsel olmalıdır...  O durumda sorumuz: i) uyanık ve uykuda olmak arasındaki temel fark nedir?
Ve (ii) bu, beyin işlevi hakkında ne ifade eder?
  Indeed, the difference must be functional. ...The questions would then be: (i) what is the fundamental difference between being awake and being asleep?  and (ii) what does it tell us about brain function? ...

Bilinç (yani uyanık olmak, hissedebilmek, muhakeme edebilmek ve hatırlayabilmek) beynin yalnızca işlevlerinden biridir.
consciousness (i.e. being awake and able to feel, judge and remember) is but one functional state of our brain.

Uyku gibi, başka durumlar bilinci  ve hatta varlık benliğini(benlik duygusunu) desteklemez.
Other states, such as being asleep, do not support consciousness or even the feeling of self-existence. 

Cortical zararın tam yerine bağlı olarak farklı tiplerde olabilen görsel cortex hasarı körlük ile birlikte gelir. 
Visual cortex damage is accompanied by blindness that can be of different types depending on the precise location of the cortical insult.

Benzer bulgular cortical yapılarda da görülür.  Böylece ses, somato algısal, motor ve ön-motor cortice bölgelerinde olan hasarlar çok belirli durumlar ortaya çıkartır.
Similar findings are also encountered in other cortical structures. Thus, damage to the auditory, the somatosensory, the motor and pre-motor cortices are accompanied by well-defined conditions.  

3. THALAMOCORTICAL GAMMA-BAND RESONANS SÜTUNLARI
 
Bu tür faaliyet thalamic ve cortical yapılar arasında gamma bad frekanslarında (20 ve 50 Hz arasında, çoğunlukla 40Hz’e yakın merkezli) rezonans tarafından desteklenir.  Muhakemesel olaylar thalamocortic rezonans sütunlarını içeren faaliyetlere dayanır.
such activity is supported by resonance between thalamic and cortical structures at gamma-band frequencies, i.e. with frequencies between 20 and 50Hz, often centred close to 40Hz (Llina¨ s 1990; Llina¨ s & Pare¨ 1991). cognitive events depend on activity involving thalamocortical resonant columns.

4. THALAMIC HÜCRELERİN OSİLASYON ÖZELLİKLERİ

Canlı üzerinde thalamic nöronlar 745mV’tan öteye depolarize edildiğinde yüksek frekans eşik osilasyonlarını destekleyen , thalamic nöronların içsel özellikleri...
... in vitro, the intrinsic electrical properties of thalamic neurons that support high-frequency (20^50Hz) sub-
threshold oscillations when thalamic neurons are depolar ized beyond 745mV (Pedroarena & Llina¨ s 1997) (figure 1b).

Cortexten thalamic nöronlara geridönüş girişi thalamic nöronların dendritic kısımlarında sonlanır.
the return input from the cortex to thalamic neurons terminates in their distal dendritic segments (Wilson et al. 1984; Liu et al. 1995

Uyanma ve REM(hızlı göz hareketi) uyku durumları thalamic nöron depolarizasyon’la, yavaş-dalga uykusu ise thalamic hiperpolarizasyon ile ilişkilendirilir.
because waking and rapid-eye-movement (REM) sleep states are associated with thalamic neuron depolarization, whereas slow-wave sleep is associated with thalamic hyperpolarization

CorticoThalamic patika belirli işlevsel durumlarda birbirine bağlı ve seçilmiş cortical ve thalamic nöronlar arasındaki faaliyetin senkronluğunu ve bütünselliğini seçici olarak arttırabilir.
that the corticothalamic pathway can selectively enhance coherence and synchron icity of activity between selected groups of interconnected cortical and thalamic neurons during particular functional states...

Bu sonuçlar cortical nöronların, genel beyin-durumundaki değişikliklerle ilgili,  yanıt verebilirliğindeki farkların cortical girişlerin etkinliğini değiştirdiğini gösterir.
These results indicate that differences in responsiveness of thalamic neurons, associated with changes in the global brain-state, modify the effectiveness of cortical inputs.

Thalamic nöronların yanıt verebilirlik durumu zar potansiyelindeki değişiklikler tarafından ayarlanabilir.  Bunlar beyin sapı veya ön-beyinden ama  aynı zamanda diğer merkezi yada çevresel synapsis girişlerden kaynaklanan sinirsel-ayarlayıcı girişlerce harekete geçirilir.
 The state of responsiveness of thalamic neurons can be modulated by changes in the membrane potential induced by neuromodulatory inputs originating from the brainstem or the forebrain, but also by other central or peripheral synaptic inputs.

5. ZAMANSAL BAĞLAMA VE THALAMOCORTICAL RESONANS SÜTUNLARI

Bu sonuçlar uyku iğleri veya yavaş osilasyonlar gibi yavaş dalgaya özgü yavaş frekans ritmlerinin beyinde bazan bütün neocortex’i kapsayan,  uzun menzilli cortical uyum gösterdiği ile ilgili verilere uygundur.
These results are in accordance with data showing that slow frequency rhythms (less than 15Hz) in the brain,
characteristic of slow-wave sleep such as sleep spindles or the slow oscillations, show long-range cortical coherence (Andersen & Anderssen 1968; Steriade et al. 1993b; Contreras & Steriade 1997a), sometimes spanning the entire neocortex.

Buna karşın, uyanık ya da REM uyku gibi aktif durumlar sırasında yüksek frekanslı osilasyonlar(20-50Hz) ya hemen yakını ile uyumlu desen gösterir ya da uzak ve ayrık alanlar arasında gerçekleşir.
In contrast, during activated states, such as waking or REM sleep, high-frequency oscillations (20^50Hz) show a pattern of coherence that is either restricted to its immediate vicinity (Steriade et al. 1996a) or occurs between distant discrete areas (Ribary et al. 1991).

Cortical yasaklayıcı nöronlar yüksek frekans osilasyonu yapabilir.  Bu tür nöronların synaptic olarak bağlı olduğu ve senkron ateşlenebileceği dikkate alınırsa cortic gamma-band faaliyet oluşturmağa katkıda bulunabilir.
 cortical inhibitory neurons are capable of high-frequency oscilla tion (Llina¨ s et al. 1991) and with the view that, if such neurons are synaptically coupled and fire in synchrony, they might be formative in generating cortical gamma-band activity.  
 
Bu bakış açısından, thalamocortic rezonans yapabilen sütun, bilinci oluşturan faal durumun işlevsel yapısıdır.
From this point of view, the thalamocortical resonant column is the functional architecture of the active state
that generates consciousness.

Gerçekten, thalamocortical bağlaşıklık frekansa bağlı konumsal filtre özellikleri gösteren bir izin verici ağ olarak görülebilir.
Indeed, the thalamocortical connectivity can be viewed as a permissive network that displays spatial filter properties that are frequency dependent.

Bu görüşte frekans, faaliyeti iyi belirlenmiş cortical aktivasyon geometrisine çevirir.  Bunu, faaliyet alanları yoğunlaşıp odaklandıkça encoding kontrastını arttırarak yapar.
Frequency in this view forges activity into a well-specified cortical activation geometry by increasing the encoding contrast, as the activity areas are both intensified and focused.

6. BİLİNCİN BİR ALT TABAKASI OLARAK THALAMOCORTICAL RESONANS

Bilincin sistem içinde senkron faaliyet tarafından belirlenen süreksiz bir olay olduğu sonucuna vardık.
we concluded that consciousness is a non-continuous event determined by synchronous activity in the thalamocortical system (Joliot et al. 1994).

Thalamocortical rezonansın beyinsapı tarafından module edildiğini ve uyanık durumda algısal giriş tarafından ve rüya sırasında  içsel faaliyet tarafından içeriğinin sağlanacağını ileri sürdük.
we postulated that the thalamocorticothalamic resonance is modulated by the brainstem and would be given content by sensory input in the awake state and by intrinsic activity during dreaming. ..

Merkezi bir fark kalır: algısal girişin REM uykusu sırasında 40Hz faaliyetinin yeniden başlatılması.  Buna karşın, yavaş dalga uykusu sırasında bu osilatörlerin genliklerini uyanıklık ve REM uykusundan farklıdır, fakat REM uykusunda olduğu gibi 40Hz algısal yanıt yoktur.
a central difference remains: that of the inability of sensory input to reset the 40Hz activity during REM sleep. In contrast, during slow-wave sleep the amplitude of these oscillators differs from that of wakefulness and REM sleep but, as in REM sleep, there is no 40Hz sensory response.

Bir başka önemli buluş, açık uyarılmış-potansiyel yanıtlarının thalamo-cortical sistemin algısal girişçe erişilebilir olduğunu gösterdiği halde, Gamma osilasyonlarının REM uykusu sırasında algısal giriş tarafından tekrar başlatılamadığı(reset)dır.
 Another  significant finding is that gamma oscillations are not reset by sensory input during REM sleep, although clear evoked-potential responses indicate that the thalamo- neocortical system is accessible to sensory input.  We consider this to be the central difference between dreaming and wakefulness.

Bu sonuçlara göre:  REM uykusu sırasında harici dünyayı algılamamamızın nedeni, algısal girişlerin  sinir sisteminin içsel faaliyeti tarafından, beyinin oluşturduğu işlevsel durum bağlamı içine yerleştirilmemesidir.
 These results suggest that we do not perceive the external world during REM sleep because the intrinsic activity of the nervous system does not place sensory input in the context of the functional state being generated by the brain (Llina¨ s & Pare¨ 1991).

Yani, rüya algısal girişlerin bilinç tecrübesini oluşturan mekanizmaya erişemediği, bir içsel faaliyete yüksek yoğunlaşma durumudur.
 That is, the dreaming condition is a state of hyper-attentiveness to intrinsic activity in which sensory input cannot access the machinery that generates conscious experience. 

Morfolojik alt-tabakayı  ele alırken cazip bir olasılık, belirsiz thalamic sistem, özellikle intralaminar complex’in, böyle bir raslantı oluşumunda  önemli bir role sahip olduğudur.
An attractive possibility in considering the morpho- physiological substrate is that the `non-specific' thalamic system, particularly the intralaminar complex, has an important role in such coincidence generation.

Gerçekten, bu karışık proje içindeki nöronlar cortical alanların hepsine ait suni katmanların çoğuna boylamsal ve sürekli olarak bağlanır.
 Indeed, neurons in this complex project in a spatially continuous manner to the most superficial layers of all cortical areas, including the primary sensory cortices.

Bu olasılık özellikle çekicidir çünkü: (i) tek tek nöronlar özellikle REM uykusu sırasında 30-40Hz’te sürekli işaret yollar (ii) intralaminar sistemin zarara uğraması lethargy ya da koma ile sonuçlanır.
This possibility is particularly attractive given that (i) single neurons burst at 30^40Hz (Steriade et al. 1993a), especially during REM sleep, a finding that is consistent with the macroscopic magnetic recordings observed in this study; and (ii) damage of the intralaminar system results in lethargy or coma (Fac°on et al. 1958; Castaigne et al. 1962).

...

Sonuç olarak, sistem zamansal uyum zemininde işler.
In conclusion, the system would function on the basis of temporal coherence.

Böylesine bir uyum  nöronların apical dendritic core iletkenler boyunca,  pasif ve aktif dendritic iletkenlik temelinde, eş zamanlı ateş etmesince gerçekleştirilebilirdi.
 Such coherence would be embodied by the simultaneity of neuronal firing based on passive and active dendritic conduction along the apical dendritic core conductors.

Bu yaklaşımla, belirli dendritik unsurlarda distal(uzak) ve proximal(yakın) faaliyetleri toplayarak, belirli ve belirsiz osilatör girişlerinin zaman içinde çakışan faaliyetleri, 40Hz defacto cortical uyumu multimodal karakteri ile arttırır ve bu yoldan genel ilişkilendirme(bağlama) ile ilgili bir mekanizma sunar.
In this fashion the time-coherent activity of the specific and non-specific oscillatory inputs, by summing distal and proximal activity in given dendritic elements, would enhance de facto 40Hz cortical coherence by their multimodal character and in this way would provide one mechanism for global binding.

‘Belirli’ sistem böylece dış dünya ile ilgili içeriği sağlar,  ve belirsiz sistem zamansal  çakışmaya, veya  bağlama yol açar, bunlar hep birlikte tek bir muhakemesel tecrübe oluşturur.
The `specific' system would thus provide the content that relates to the external world, and the non-specific system would give rise to the temporal conjunction, or the context (on the basis of a more interoceptive context concerned with alertness), that would together generate a single cognitive experience.