Tuesday, March 25, 2008

THE ROLE OF TIMEFRAME IN DECISIONMAKING

What is the reason that makes a decision correct? It is first of all the availability of correct and sufficient information. “You should not have an opinion before you have sufficient information!” said Uğur MUMCU, a renown newspaper researcher-writer and assassin of fundemantalist activists. On the other hand, the governors of countries which have the largest information sources and means can and do make mistakes. There must be some other reasons…
What is the role of time in the correctness of the decision? Is being at the “Right time right place” enough? “Thinking in the speed of light” or “To understand papa before hearing the pa”, (“Leb demeden leblebiyi anlamak”, a Turkish addage) etc… Does thinking fast provide correctness to the decision or even contribute to it?

Is it good to make all decisions quickly? Is this approach that speed is more important than anything else as in the cowboy duels valid in all other cultures? Should it be valid? Does speed in the decision making process guarantee correctness?

There is also the case, in the Turkish culture where a village child, under the pressure of life, can not answer the question of a TV reporter because he is afraid of saying anything wrong… Maybe that is the reason our educators emphasize ‘make a decision as quick as possible and say something rather than remain silent’….

In fact, we can look from a view point so that these two vastly seperate examples can appear to be not so far. This point of view is not the speed of the decision making process but the time, the duration dedicated to making a decision.

The thing that determines the correctness of a decision is the timeframe dedicated to its formation and the chosen moment for its declaration. One should decide first when the decision should be taken in order to make the right decision. Then decide how long it should take, the timeframe necessary to make this decision. Determining the timeframe correctly and applying it give the result of a correct decision.

The processing of information in our brains does not happen in a moment… It takes time. Just try it when you can not remember something. Try to recall a few things related to the thing that you can not remember. The second or third degree things related to these… Leave some space in between and hesitate. You will remember the missing thing innately in a while…

The phenomena related to the decision while making it are processed in our mind or in the common wisdom similarly to the above. Phenomena trigger other phenomena that are semantically related to them. The depths reached by chain triggering or cascade connections increase according to the seriousness of the situation. Things that have to be accounted for must be kept in the working memory where they can easily be noticed. The solution of the problem may require obsession and concentration even focusing to the matter. While some of these effect the efficiency of processing, all of these happen and are controlled according to the sense of time provided by the timeframe.


The timeframe, namely the duration and the deadline to make a decision is a unique subsistance for making the right decision. If you do not put in enough time you may miss all the phenomenons related to the subject. You may miss the chains of phenomena related to each other, the cause and result relations… You may make decision quickly and easily because your working memory is not overloaded. This gives you the possibility to handle more difficult decisions to come.

If you dedicate more than necessary time to decision making, you may get lost in apparently related but not vital details and get drowned in depths. Your working memory gets overloaded, you may lose the freshness necessary to make healthy decisions. Obsession, concentration and focusing becomes an open-end purpose in themselves when they are not directed to a substantial aim and may damage your personal health permanently.

Determining the right moment and the timeframe to make a decision provides correctness. This is difficult to apply in actual life ofcourse… For ex. in the emergency intervention of some cases, is the timeframe shorter than duration necessary for choosing the right option.

The doctor that intervenes to an emergency situation is forced to choose at least ONE of the available options rather than the best one of the available ones. It is not more important to find the best choice than applying at least one choice as quick as possible to give the patient a chance to live… The timeframe alone determines the correctness of the decision in emergency conditions.

The statesmen are sometimes in a similar situation when the necessary timeframe is much longer than available time to make a decision… They can not wait and see the preliminary results of their decisions and apply recursion to correct them, which may take quiet sometime in social matters.
It is not a surprise good politicians have fortitude and clairvoyance.

If carefully studied, one can observe that Einstein’s proof of Newton’s mechanical movement law is wrong in speeds close to the light’s, is based on looking at the phenomenon from a different point of observation, namely the timeframe that movements take place.

Timeframe determines correctness of the decision.


Ali R+ SARAL



http://csg.cizgi.com.tr/




Friday, March 21, 2008

KARARIN DOĞRULUĞUNDA ZAMANIN İŞLEVİ

Kararın doğruluğunu belirleyen nedir? Birincisi eksiksiz, doğru bilgi… “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayın!” demişti Uğur MUMCU. Peki bu yeterli mi kendi başına? Dünyanın en büyük istihbarat imkanlarına sahip ülke yöneticileri ciddi hatalar yapabiliyor. Kararın doğruluğunu belirleyen bazı başka etkenler daha olmalı…

Kararın doğruluğunda zamanın işlevi nedir? “Doğru zamanda doğru yerde olmak” ifadesi yeterli mi? Ya da bu ifadeyi karar almak sürecine nasıl uygulayabiliriz? “Işık hızında düşünmek”, “Leb demeden leblebiyi anlamak” hızlı düşünmek kararın doğruluğunu sağlar mı ya da ona katkıda bulunur mu?

Çabuk karar vermek iyi midir? Hızın herşeyden önemli olduğu kovboy duellolarından esinlenen Amerikan kültüründe geçerli ve başarıya ulaşan bu yaklaşım diğer her kültürde de geçerli midir? Geçerli olmalı mıdır? Bir kararın çabuk verilmesi doğruluğunu garanti eder mi?

Bir de kendi kültürümüzde, hayatın baskısı altında ezilmiş yoksul bir köylü çocuğunun kendisine soru soran TV muhabirine cevap veremediği, çünkü yanlış bir şey söylemekten çekindiği durum söz konusu… Bizim eğitimcilerimiz belki onun için hızlı karar ver ve birşeyler söyle görüşünü dile getiriyorlar zaman zaman, çocuk hiçbir şey söyleyememektense…

Aslında, öyle bir bakış noktasından bakabiliriz ki düşünüp karar vermek hızı ile ilgili bu iki uç örnek birbirine karşıt gözükmeyebilirler… Bu bakış noktası, karar vermek sürecindeki hız değil, karar vermek için ayrılan zaman, süredir.

Kararın doğruluğunu belirleyen onun oluşmasına ayrılan zaman çerçevesi ve andır. Doğru karar verebilmek için önce o kararı ne zaman almak gerektiğini belirlemek gerekir. Daha sonra bu kararı almak için ne kadar zaman gerektiğini, zaman çerçevesini belirlemek gerekir. Zaman çerçevesini doğru belirlemek ve uygulamak doğru karar vermek sonucunu doğurur.

Zihnimizde bilginin işlenişi bir anda gerçekleşmez… Zaman alır. Bir şeyi hatırlayamadınızda deneyiniz. Hatırlayamadığınız şey ile ilgili birkaç şeyi aklınıza getiriniz. Sonra bunlarla ilgili 2. ve 3. dereceden şeyleri… Arada boşluk bırakıp duraklayınız… Bir noktadan sonra kendiliğinden aradığınız şey aklınıza gelir…

Karar verirken de kararı ilgilendiren olgular zihnimizde ya da ortak akılda beynimizdekine benzer bir işlem sürecinden geçer. Olgular semantik olarak ilişkili oldukları diğer olguları tetikler… Durumun ciddiyetine göre, tetikleyiş işleminde zincirleme tetiklemelerin derinliği artar… Dikkate alınışı zorunlu şeyler bellekte ya da göz önünde tutulmak zorundadır… Sorunun çözümü karar verecek kişilerin tutkusunu ve konsantre olmasını hatta yalnız bu işe odaklanmasını zorunlu kılabilir.

Zaman çerçevesini doğru belirlemek doğru karar vermek için zorunludur. Eğer az zaman ayırırsanız, olayla ilgili tüm olguları dikkate almak fırsatınız olmaz. Birbirleri ile ilgili olgu zincirlerini, neden sonuç ilişkilerini gözden kaçırırsınız. Belleğiniz çok dolu olmadığı için çabuk ve kolay karar verirsiniz. Çok çaba harcamaz ve yorulmazsınız. Bu size daha sonra vermeniz gerekebilecek daha zor kararlar için güç tasarrufu sağlar.

Eğer gereğinden çok zaman ayırırsanız, ilgili gibi gözüken fakat sonucu etkilemeyecek detaylar arasında kaybolur, derinliklerde boğulursunuz. Belleğiniz çok yüklenir, sağlıklı karar verebilecek zihinsel dinçliği kaybedersiniz. Tutku, konsantrasyon ve odaklanış gerçek bir sonuca yönlenmediğinde, kendi içinde bir amaç haline gelir ve zihinsel sağlığınızın bozulmasına neden olur.

Karar vermek için doğru anı ve zaman çerçevesini belirlemek doğru karar vermeği sağlar. Gerçek hayatta bunu yapmak çok zor tabii… Örneğin, acil müdahele gerektiren durumlarda, zaman çerçevesi doğru kararı vermek için gerekli süreden zorunlu olarak kısadır.

Acil serviste bir hastaya müdahele eden doktorun önündeki zaman çerçevesi onun en kısa zamanda olabilecek müdahelelerden birini uygulayışını zorunlu kılar. Önemli olan doğru müdaheleyi bulmak değil doğru olması mümkün müdahelelerden hiç değilse birini uygulayıp hastaya bir şans tanımak…

Devlet adamlarının durumu da ilginç… Verilen bir kararın doğruluğunu zaman içinde düzeltmek imkanı bazı durumlarda geçerli olabilir. Kararı verir, sonuçlara bakar, sonra bazı değişikliler yapar yeniden sonuca bakarsınız, zihnimizdeki sinir ağlarının öğrenme yöntemi gibi… Devlet adamlarının şanssızlığı verdikleri kararların sonuçlarını gözleme imkanına her zaman sahip olamamaları… Başarılı devlet adamları ilk anda ya da kısa dönemde aldıkları tepkileri göğüsleyebilip gerçek sonuçların ne zaman çıkacağını görebilenler (clairvoyance) arasından çıkar.

Ülkemizde yaygın olan bir eğilim de karar zamanını belirlemek fakat karar vermek için çok kısa zaman ayırmak, çok kısa zaman çerçevesi koymak. Bir çeşit kendi kendini sıkıştırmak… Hatta bazı kişiler ‘sıkışıp zorlanmayınca verimli çalışamadıklarını’ söyler, maalesef… Ceza ve korku ile yetiştirilmiş, geri kalmış aile kültürlerine özgü unsurlardır bunlar(İpucu:”Rahat Dikkat” adlı makaleme bakınız).

Bir başka eğilim de, hızlı düşünmek, hızla art arda kararlar vermek. Hızlı düşünmek ile ilgili gelecek ay bir yazı yazacağım. Harvard Üniversitesinde yapılan bazı deneylerin sonuçlarına göre,
hızlı düşünmek insan beyninin yapısından e işleyiş şekli yüzünden insanı mutlu eder. Giderek daha çok ve daha başka şeyler düşünmek istersiniz… Sorun; bu durum sizin gerçeklik duygunuzu kaybetmenize neden olabilir… Sonuçta, döner geri bakarsınız ve ‘bir arpa boyu yol gittiğinizi’ farkedersiniz…

Günümüz küreselleşmiş dünya kültürünün zayıf noktası ‘yalnız tüketim’, ‘içinde bulunduğun anı yaşa’, ‘yüzeysellik’ ve ‘herşeyin kısa vade ağırlıklı’ olması… Kararlarımızda ve sonuçlarına ilişkin gözlemlerimizde seçtiğimiz zaman çerçeveleri maalesef kısa vadeli olmağa zorlanıyor… Örneğin artık ömür boyu çalışılan işler yok… Ve her şey geçici…

Günümüzde yaygın olan zaman çerçevelerinin kısalığı kendimize ilişkin gözlemlere de yansıyor. Teknoloji ve uygulamalarında son yüz yılda yaptığımız hızlı yenilikler bizi şımarıklık içinde kaybolmağa sürüklüyor. Dikkat ediniz, günümüz insanı şimdiye kadar hiçbir çağda olmadığı kadar kendisinden önce gelen çağları ve insanlarını küçük görüyor… Artık tarih pek o kadar önemli değil… Her şey gelecekte… İşin ilginç yanı günümüz insanı geleceği de yalnız kendisinin belirlediği gibi aptalca bir kendini beğenmişlik içinde…

Çağımızda Einstein, yüzyıllar boyu doğru kabul edilen Newton’un hareket kanunlarının her zaman doğru olmadığını kanıtlarken, incelenirse görülür ki, ispatını olgulara farklı bir zaman çerçevesinden bakmağa dayanıyordu.

Zaman çerçevesi kararın doğruluğunu belirler.

Thursday, March 13, 2008

THE ROLE OF ABSTRACTION IN HUMAN COMPUTER INTERACTION

I have prepared a seminar titled 'The Role of Abstraction in Human Computer Interaction' for Marmara University's CSE department. Unfortunately, it did not fit the student profile.
The beginning of the presentation follows at the bottom.

You can have a preview and download the ppt of the presentation from:

If you have one free hour and patience to listen philosophy, engineering, psychology about human computer interaction, please do not hesitate to contact me at arsaral(at)yahoo.com . I do the presentations in return for transportation, room and board. If it is in Istanbul, 'Çorba parası' ('a soops price') is enough.

Kind regards.

















Tuesday, March 04, 2008

KUŞ SESLERİ

Validebağı Hastahanesi Bahçesinde bir kır kahvesi var. Orada kuş seslerini dinlerim hep…

Kargalar bazan kısa kısa bazan gaaaak diye öterler. Martılar oraya gelmez ama bilirim ince bir çığlık atarlar. Yavruları ile konuşurken ise çok gevezedirler. Koşuyolu’nda annemin evinin çatısına yavrulamıştı biri. Serçeler cik cik diye zayıf ve ince bir ekilde öter. Bir de saksağanlar var…

Saksağanlar da çığlık atar ama onların ki martılardan güçlüdür bence… Ağaçkakanların ağaca gagalarını çarptıklarında çıkan çekiç sesini tanır mısınız? Ya kumruların gu guklarını? Peki ya öteki kuşlar? Onları da tanıyabilir misiniz seslerini duyduğunuzda?

Ben tanıyamam.

Aslında bu yazı için kafa yormasam şu saydıklarımı bile tanıyamazdım. Tıpkı bulutlar gibi… Gerçi kuşları bulutlardan biraz daha iyi tanıyabilirim, en azından kargaları ve martıları…

Tabii, kitapları açıp, internetten faydalanıp ya da National Geographic kanalından izleyerek bu bilgimi çok arttırabilirm. İlginç te olurdu ama…

Öğrenecek o kadar çok şey var ki… Öğrenmek o kadar tehlikeli ve riskli bir iş ki… Bir yanda, hiçbir şey öğrenmemenin boş rahatlığı, yalnızca bildiklerimin ve inandıklarımın getirdiği kolaycılık… Öte yanda, çok hızlı öğrenerek, beni ben yapan şeyleri unutmak, kendi iç dengemi, iç bütünlüğümü kaybetmek tehlikesi…

Aslında bu yazı için kafa yormasam şu saydıklarımı bile tanıyamazdım. Tıpkı bulutlar gibi… Gerçi kuşları bulutlardan biraz daha iyi tanıyabilirim, en azından kargaları ve martıları…

Ben buyum. Bulutların isimlerini bilmem kümülüsler dışında… Kuşlardan ise martılar ve kargalar gelir hemen hatırıma… Belki zamanla birkaç bulut daha tanırım, belki serçeleri de hatırlarım duyduğumda… Bundan başkasını öğrenmek istemiyor değilim… Ya da siz eğer isterseniz öğrenin, kimseye kuş seslerini öğrenmeyin
demiyom.

Ama beni ben yapan şeyler, mühendislik, bestecilik, ailem, memleketim ve diğer… ve bunlar arasındaki dengeler ve uyum kuş seslerine bu kadar şans tanıyabiliyor. Herkes her şeyi bilmek zorunda değil. Ben de değilim.

Hem tanımadığım bilmediğim kuş sesleri duyuğumda dikkatim tazeleniyor, dikkatim uyanıyor. Ama o seslere ait bilgilerim yok… Ne kadar güzel ne kadar dinlendirici bir şey… Hemen yorumlar yapıp, bir yığın nedensellikler içinde kaybolmuyor beynim… Yalnızca soyut bir sestir duyduğum…

Kuşları duyunca yalnızca soyut bir sestir duyduğum. Ruhumu yıkayan…