Wednesday, February 11, 2009

YOĞUN DİKKATTEN SONRA RAHATLAMAK - 1

Yoğun dikkat gerektiren yorucu bir günün sonunda rahatlamak için neler yapılabilir? Normal işlerde çalışan kişiler bile bazı yoğun günler işten sonra rahatlamak o günü unutmak için çaba harcamak zorunda kalırlar. Bu yazı rahatlamak için kullanılabilecek bazı teknikleri açıklayan bir dizi yazının ilki… Odaklı(focal) ve çevresel(ambient) görüş çeşitlerini ve bunların rahatlama ile ilgisini ele alacak 1. yazıdan sonra zihinsel enerjinin boşa harcanış şekilleri ve hayal edişin işlevini ele alacağım. Son olarak Sartre’ın ‘Hayal ve Bilinç’ (Imagination and consciousness) adlı makalesinden faydalanarak yoğun dikkatten kurtulmak ve rahatlamak için bir teknik önereceğim.

Bütün gün bilgisayar başında çalışan mühendisler, hava trafik kontrolörleri, büyük sistem operatörleri çoğunlukla uzun süre için dikkatlerini belirli bir noktaya ya da alana toplamak zorundalar. Uzun süre dar bir alana dikkat toplayan kişiler dışarı çıktıklarında geniş alanlara ve uzağa bakmakta zorlanırlar.

Görmeğe yönelik zihinsel işlemlerimiz iki türdür: focal – odaklı ve ambient – çevresel. Odaksal görüş hemen hemen her zaman gözümüzde rod-çubuksuz bir bölge olan fovea ile ve ince ayrıntılar, desen tanınması(pattern recognition) örn. yazı okumak, küçük nesnelerin ne olduklarının belirlenişi ile ilişkilidir. Çevresel görüş genellikle merkez değil etraftaki şeylerin görülmesi ile ilgilidir ve orientation-yön duygusu ve ego motion – kendi hareketimizi yön ve hız olarak hissetmek için kullanılır[1].

Focal ve ambient görüş yeteneklerimiz ve zihinsel kaynaklarımız etkin bir şekilde birbirlerini tamamlar.
Örneğin bir koridordan aşağı yürürken elimizdeki kitabı okuyabiliriz ya da otomobil kullanırken sokak tabelalarını okuyabiliriz. Bu durum onların aralarında etkin bir zaman bölüşümü olduğunu, farklı beyin yapıları tarafından icra edildiklerini bilgi işlem karakteristiklerinin farklı olduğunu gösterir[1].

Focal ve ambient görüşler arasında etkin bir zaman bölüşümünün ambient görüşün esasen bir otomatik süreç olmasından kaynaklandığı ileri sürülmektedir[1]. Uzun süreler söz konusu olduğunda bir bilinçli süreç olan odaklı görüşün yarattığı zihinsel yorgunluk bir otomatik süreç olan ambient görüşün yükü alışı ile dinlendiriliyor olabilir. Burada sorun, uzun süreli yoğun dikkat durumunda ortaya çıkar. Yoğun dikkat otomatik süreçlerin devreye girmesini engeller. Böylece, zihnin görüş mekanizmasının doğal dengesi ile dinlendirilişi imkansız hale gelir. Otomobil kullanmanın bazı durumlarda zihni dinlendirmesi otomatik süreçlerle dikkat odaklanmasını dengeli bir şekilde kullanışı ile ilgili olabilir.

Zihnimizin görsel veri işleyiş şekli bütünsel veri işleyiş şekli hakkında kuvvetli ipuçları verir. Focal ve ambient görüş mekanizmalarımız soyut anlamda belirli bir konuya odaklanmak ve bu konuyla ilişkili şeyleri içeren çevre kavram ve nesneleri otomatik olarak hissetmemiz ile ilişkilendirilebilir. Örneğin bir kişiye baktığımızda ona güven duymamızı sağlayan beynimizin ambient gibi işleyen mekanizmalarıdır.

Oturduğunuz yerden masanın altındaki halıya baktığınızda, desenlerin bir kısmı masanın ayaklarının arkasında kalsa da siz sanki tüm halıyı görüyormuş gibi algılarsınız durumu. Beyniniz desenlerin geliş şeklinden, devamlarını çıkartır ve siz onları görmeseniz de görüyormuş gibi hissedersiniz[2]. Desenlerin tamamlanması ambient görüş ve beynin daha genel otomatik işlem yapış süreçleri ile ilgili olabilir.

Bir nesneyi gördüğümüzde zihnimiz öncelikle onun görsel yanları ile ilgilenir. Eğer eksik gözüken yerleri varsa uygun devam(good continuation) ile bunları tamamlar. Zaman uzadıkça bu sefer o nesne ile ilgili semantic ağaç nesneleri tetiklenmeğe başlar. Bir nesne algılama belleğinde bir minimum süre kaldıktan sonra, otomatik olarak işleme belleğine(working memory) geçer ve böylece kendisi ile ilgili semantic bağlantıları tetiklemeğe başlar[3].
Bir insan gördüğünüzde siz dikkatinizi onun üzerinde toplamasanız bile onun boyu, elbiselerinin rengi, fiziki özellikleri daha sonra erkek mi bayan mı, yaşı, yabancı yerli, ve giderek daha soyut özellikleri tetiklenir ve sizin dikkatinize hazır hale getirilir. Sartre’ın desenlere ilişkin verdiği görsel tamamlama, aslında daha soyut olan genel zihinsel tamamlama için de geçerlidir.

Dikkat toplamak aslında bakmağa zaman tanımaktır. Eğer sabit bir şeye bakar ve bunu uzun süre sürdürürsek dikkatimiz o nesne üzerinde toplanır. Göz kırpış sayımız azalır hatta nefesimiz bile yavaşlar… Uzun süre yoğun dikkatle çalışan bir yazılım ya da büyük sistem mühendisi bunu yaparken fiziki olarak bile zorlanır. Mühendis dikkatini belirli bir konuda ve daha özelde belirli bir probleme ilişkin sorunlarda odaklayarak o konuya ilişkin bilgilerini semantik olarak ilişkilendirir. İteratif olarak ta ilerleyen bu süreç sonuçta bir çözüme yakınsar. Bir hava trafik kontrolü sisteminde tek bir satır yazılım değiştirmek için bile o değişiklikle ilgili bütün sistemin taranması ve fonksiyonel sonuçlarının analiz edilmesi gerekir. Bu süreç 6 aya kadar varabilen uzun süreli yoğun dikkat çabası gerektirir.

Yalnız uzun süreli yoğun dikkat gerektiren işlerde çalışan kişiler değil final sınavlarına hazırlanan öğrenciler bile
günlük çalışmadan sonra yoğun dikkatten rahatlamak sorunu ile karşı karşıyadır. Her kişi sezgi ve tecrübe ile iyi kötü bazı şahsi teknikler geliştirir bu konuda… Sorun büyük sistem operatörleri gibi profesyonel kişilerin bu teknikleri sistemli bir şekilde öğrenmeleri ve uygulamaları gerekliliğinde…

Yine görmek metaforuna dönersek. Bir şeye dikkatimizi toplar ve one dik dik bakarsak, giderek bakış odağımızın daraldığını, konsantrasyonun had safhada arttığını, öte yandan ambient’ın da arttığını ve biraz sonra bulanık bir görüntüye geçtiğimizi ve gözümüzün daldığını fark edersiniz. Doğal bir kontrol mekanizması var.

Görerek ve bakarak konsantrasyon düzeyimizi ayarlarız. Normal hayatta bunların doğal olay akışı içinde birbirlerini dengeleyişi zihnimizin düşünme hızını da ayarlar[4]. Düşünsel gelişmemizin başlangıcında görmek yatar. Sistemli görmek ve bakmak uzun süreli yoğun dikkatten rahatlama teknikleri bulmak için bize bazı ipuçları verebilir.

Odaklanmış bakış esaslı yoğun dikkatli çalışmadan sonra çevresel görüşün otomatik meknizmalarına daha çok şans tanımak gerekir. Geniş manzaralı uzaklara bakılabilecek ufuk çizgili bir mekanda 3-4 saat geçirmek faydalı olabilir. Yüzeyi değil derinliği seyretmek, nesneleri değil onların birlikte oluşturdukları hacmi seyretmek iyi gelebilir. Nesneleri bağlamları içinde seyretmek, görünmeyen yerlerini hayal etmek…

Odaklanmış fakat soyut kavramlara yoğunlaşan görsel olmayan işlerden sonra ise yine geniş manzaralı uzaklara bakılabilecek ufuk çizgili bir mekanda 3-4 saat geçirmek faydalı olabilir. Fakat derinliğe değil yüzeyde gözükenlere bakmak, nesneleri ilişkilerinden koparıp yalnız başlarına izlemek, herşeyi yüzeye çıkarmak gerekir...

Referanslar:
[1] Wickens, C. D., “Multiple Resources and Performance Prediction”, University of Illinois at Urbana-Champaign, Institute of Aviation USA
[2] Sartre, J. P., “Basic Writings - Imagination and Emotion, The Psychology of Imagination, Consciousness and Imagination”, Edited By Stephen Priest, Routledge, 2005
[3] Saral, A. R., “Düşünüş Durağanlığı”, http://largesystems-atc.blogspot.com/2008/09/dn-duraanlii.html
[4] Saral, A. R., “Farklılaşan Beyin”, http://largesystems-atc.blogspot.com/2007_09_01_archive.html

Bazı kaynaklardan alıntılar:
[1] Multiple resources and performance prediction
CHRISTOPHER D. WICKENS*
University of Illinois at Urbana-Champaign, Institute of Aviation Willard Airport, Aviation
Human Factors Division, Aviation Research Laboratory, 1 Airport Road, Savoy, IL 61874,
USA
Keywords: Attention; Performance; Time sharing workload.

4.3. Visual channels
In addition to the distinction between auditory and visual modalities of processing, there is good evidence that two aspects of visual processing, referred to as focal and ambient vision, appear to define separate resources in the sense of
(a) supporting efficient time-sharing,
(b) being characterized by qualitatively different brain structures, and
(c) being associated with qualitatively different types of information processing
(Leibowitz et al. 1982, Weinstein and Wickens 1992, Previc 1998).

Focal vision, which is nearly always foveal, is required for fine detail and pattern recognition (e.g. reading text, identifying small objects). In contrast, ambient vision heavily (but not exclusively) involves peripheral vision, and is used for sensing orientation and ego motion (the direction and speed with which one moves through the environment). When we successfully walk down a corridor while reading a book, we are exploiting the parallel processing or multiple resource capabilities of focal and ambient vision, just as we are when keeping the car moving forward in the centre of the lane (ambient vision) while reading a road sign, glancing at the rear view mirror or recognizing a hazardous object in the middle of the road (focal vision).

Aircraft designers have considered several ways of exploiting ambient vision to provide guidance and alerting information to pilots, while their focal vision is heavily loaded by 166 C. D. Wickens perceiving specific channels of displayed instrument information (Stokes et al. 1990, Liggett et al. 1999) It is appropriate to ask whether the successful time sharing of focal and ambient visual tasks results because ambient vision uses separate resources, or because it uses no resources at all; that is, processing from ambient vision may be said to be 'preattentive' or automated. At the present time, insufficient data exist to answer this question, as few researchers have attempted to examine dual task performance of two ambient tasks. One study (Weinstein and Wickens 1992), however, did suggest that the second (pre-attentive/automatic) explanation offered above may in fact be the more correct one.

[2] Jean-Paul Sartre: Basic Writings, Edited By Stephen Priest, Routledge, 2005
Imagination and Emotion, The Psychology of Imagination, Consciousness and Imagination

P 95
For an objects or any element of an object there is a great difference between being grasped as nothing and being-given-as-absent.

For instance, the arabesques of the rug I am viewing are both in part given to my intuition. The legs of the arm chair which stands before the window conceal certain curves, certain designs. But I nevertheless seize these hidden arabesques as existing now, as hidden but not at all as absent. … I grasp what has been given me of their continuation.

It is therefore in the way in which I grasp the data that I posit that which is not given as being real. Real by the same right as the data, as that which gives its meaning and its very nature. Likewise the successive tones of a melody are grasped by appropriate retentions as that which makes of the tone now heard exactly what it is. In this sense, to percieve this or that real datum is to percieve it on the foundation of total reality as a whole.”
P96
“If I want to imagine the hidden arabesques, I direct my attention upon them and isolate them, just as I isolate on the foundation of an undifferentiated universe the thing I actually percieve. I cease to grasp them as empty but constituting the sense of the percieved reality, instead I present them to myself, in themselves. But at the moment that I cease to concieve them as continuous present in order to grasp them in themselves, I grasp them as absent. Of course they really exist over there, under the chair , and it is over there that I think of them, but in thinking of them where they are not given to me, I grasp them as nothing for me. Thus the imaginative act is at once constitutive, isolating and annihilating.

Monday, February 02, 2009

KENDİNİ TEKRARLAYAN OLAYLARIN İZLENİŞİNDE GÖZLEME ARALIĞININ ROLÜ

Bu yazı Kendini Tekrarlayan Olayların izlenişinde gözleme aralığı konusunu inceleyecek.

Kendini Tekrarlayan Olayların Doğası Üzerine adlı yazımda periyodik olarak gerçekleşen bir olayı

f( t ) = { U( t – tbaş + k T ) – U( t – tson + k T) k e N; t ,T e R ve T = sabit } ( Formul 1)

Gerçek hayatta ise periyodik değil aşağıdaki gibi tanımlayabileceğimiz belirli sınırlar içinde rasgele tekrarlanan olaylar söz konusu.


f( t ) = { U( t – tbaş + kbaş(t) Tbaş(t) ) – U( t – tson + kson(t) Tson(t))
k(t) = { kn kn e R , n e N ve n <>
İzleyici bir olayı, örneğin radar ekranında bir uçağın belirip belirmediğini, hiç aksatmadan düzenli aralıklarla izler.
Şimdi izleme fonksiyonu ile tekrarlanan olay fonksiyonlarını üst üste koyalım.
İzleme fonksiyonunun başarıyla sürebilmesi için izleme-gözleme işlevininen azından belirli bir sıklıkla icra edilmesi gerekir.
Örnekleme teoremine göre birbirine eşit aralıklarla yerleştirilmiş ayrık örnekler eğer izlenen işaretin iki misli sıklıkta örneklenmişse sözkonusu işareti tam olarak temsil edebilir[1]. Bir izleyicinin olayın olduğunu kaçırmaması için yaklaşık olay periyodunun yarısı kadar süre aralıklarla yoklaması, kontrol etmesi gerekir.
Yukarıdaki şekillerde, bir olayın sonu ilgi süresinin başlangıcında çok kısa bir süre devam ederse ne olur? Kısacası, bir olaya ilgi gösterilmesi için bir de minimum algılama süresi tanımlanmalıdır. Radar ekranında çok kısa bir süre belirip kaybolan bir nesne kontrolör tarafından algılanmayabilir. Kontrolörün belirli aralıklarla izleme sıklığı (örneklemesi) eğer çok arttırılırsa bu sefer algılama süresi nedeni ile bir an için olan bir değişikliği gözden kaçırabilir. İzleme sıklığı yine örnekleme teoremine göre algılama süresinin iki mislinden az bir periyoda sahip olmamalıdır. Sağlıklı izleme sıklığı üstten ve alttan sınırlıdır.
İzleme fonksiyonunun başarısı için izlenim örnekleme sürelerinin olay tekrar sıklığına göre ihmal edilebilir olması gerekir. İzlenim örnekleme sürelerinin trafik yoğunluğuna, trafik durumuna ve kontrolör görev süresine göre değişeceği unutulmamalıdır. Bunun yanında algılama süreleri de trafik durumuna ve kontrolör görev süresine göre değişir.
Modern bir ATC sistemi kontrolör algılama süresini ve izleme örnekleme sıklığını ölçmeli ve legal recording’e kayıt etmelidir.
REFERENCES: [1] Nyquist–Shannon sampling theorem
The Nyquist–Shannon sampling theorem is a fundamental result in the field of information theory, in particular telecommunications and signal processing. Sampling is the process of converting a signal (for example, a function of continuous time or space) into a numeric sequence (a function of discrete time or space). The theorem states:[1]
If a function x(t) contains no frequencies higher than B
cps, it is completely determined by giving its ordinates at a series of points spaced 1/(2B) seconds apart.
Introduction
A signal or function is bandlimited if it contains no
energy at frequencies higher than some bandlimit or bandwidth B. A signal that is bandlimited is constrained in how rapidly it changes in time, and therefore how much detail it can convey in an interval of time. The sampling theorem asserts that the uniformly spaced discrete samples are a complete representation of the signal if this bandwidth is less than half the sampling rate.