Tuesday, October 09, 2007

BİLGİYE ERİŞMEK

Babam bize mücadele etmeyi öğretti. Yumruk atmak, bilek güreşi, satranç, briç, tavla, çeşitli sporlar, fikir tartışması, vb… Ama bence en önemlisi, tıpkı bir dağcı gibi tırmandıkça daha çok tırmanma tutkusunu, mücadele etmekten zevk almayı öğretti. Bunu nasıl yaptı? Bilmiyorum. Belki ismimi öğrettiği gibi. Komando askerlerine bakınız… Belki onlara öğrettiği gibi.

Bu yazımda mücadele etmek üzerine babamdan öğrendiklerimi ve onun üzerine eklediklerimi ya da çeşitli ülkelerde edinmiş olduğum görgülerimi anlatacağım. Aslında oyun psikolojisi, çok katılımlı yarışlar, iki rakipli oyunlar gibi konularda yazacağım bir çok yazının ilki oluyor bu… Bir bakıma baba mesleğine bir dönüş… Bundan sonra gelecek ilk bölümde ise kişinin yalnız başına oynadığı, doğaya karşı, maddenin tabiatına ait gizlere karşı, ya da teknik bir zorluğa karşı çeşitli mücadelelere değineceğim.

Attığınız kurşun geri gelir. Geceleyin bir düşmana ateş edin, üstünüze mermi yağar. Çünkü yerinizi belli etmiş olursunuz. Aslında bunun altında yatan daha derin bir neden vardır: Karşınızdaki kişi düşman da olsa bir insan ve siz de insansınız.

Erich Maria REMARK’ın Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok adlı kitabının anahtar bölümlerinden birinde Verdun’da gece saldırısında kaybolan ve bir şarapnel çukuruna sığınan bir Alman askerin karanlıkta aynı çukura düşen bir Fransız askerin gırtlağını kesişi ve sabaha kadar onun can çekişmesi ve ölmesini birlikte yaşayışı anlatılır. Alman askerin çektiği güçlüğün nedeni, öldürdüğü kişi ile benzer özelliklere sahip oluşudur. Cebinden çıkarıp adresini, ismini alır bu sırada aile fotoğraflarını bulur… İki askerin ikisi de insandırlar, aileleri, çocukları, gelecekleri vardır. İkisini de kavrayıp içine alan insan kavramının birer vücut buluşudurlar(embodiment).

Şiddet, tabiatı gereği, tıpkı elinizde tuttuğunuz bir silah gibi yalnız uygulanan kişiye değil bizzat uygulayan kişiye de zarar verebilir. Öğretmen olarak sınıfta sesinizi biraz yükseltin bakın neler oluyor… İstediğinizi cezalandırmağı başarsanız bile öğrencilerin şevkini kırdığınız için kendi kendinize bir yığın iş çıkartırsınız. ‘Silah taşıyan kişi karşıdan da silahlı bir yaklaşım gelmesini göze almak zorundadır’. ‘Elinizde bir silah olmaktansa olmaması daha iyidir. Nasıl yapacağını bilirse, insan çıplak elleri ile bile çok tehlikeli olabilir’.

Bizim kuşağımızda anne-babanızın kulağınızı çekmesi, yeri gelince tokat atması doğal karşılanırdı. Şimdi bazı ailelerde kuvvet kullanımı tümü ile reddediliyor. Öte yandan, toplum hayatında kuvvet kullanmak, şiddete başvurmak kaçınılmaz oluyor günümüz dünyasında… Toplumun iç ve dış güvenliğini sağlamak için devletlerin uzman kuruluşları var.

Şiddet kullanmanın vazgeçilmezliği, şiddetin yanlışlığını ortadan kaldırmaz. Bazan gerçekten çocuğunuzu kuvvetle cezalandırmak zorunda kalırsınız. Sorun büyük bir olasılıkla işler o noktaya gelinceye kadar ebeveyn olarak gerekli tedbirleri almamış ya da alamamışlığınızdan kaynaklanıyordur… Çevre faktörü de var tabii… Öyle bir an olur ki kuvvet kullanmak çocuğun geleceği açısından kaçınılmaz olabilir… Gerçekte yaptığınız şey çocuğun geleceği için, onun geleceğinden bir borç almaktır, torununuzu bile etkileyebilecek şekilde…

Bir kutsal ya da haklı dava bir insanı öldürmeyi ya da ona acı çektirmeyi gerektirebilir. Ama hiçbir dava bunu doğru kılmaz. Çünkü HEMINGWAY’in Çanlar Kimin İçin Çalıyor adlı kitabında DONNE’nin dediği gibi:

Hiç kimse kendi başına bir Ada,
kendi başına bir bütün değildir;
her insan Kıt’anın bir parçası,
bütünün bir bölüğüdür;…

Mustafa Kemal’in Çanakkale savaşında yenik düşüp ölen Batı’lı askerlerin anaları için söyledikleri boşuna sarf edilmiş şirin sözler olmamak gerek…

Şiddet ve kuvvet kullanmak bir uzmanlık işi… Komando eğitim subayı olan babamın bize öğrettiği bir nokta ‘Şiddet kullanacaksanız uzun süreli iz bırakmamasına dikkat ediniz’. Öğretmen olarak gözlemlerim: Cezalarda kullanılacak kuvvetin işlenen suçla orantılı olması önemli. Cezanın herkesin önünde değil özel olarak verilmesi… Cezanın tereddütsüz gecikmeden ve en kısa sürede uygulanması…

Birisine dayanamayıp bağırınız! İlk önce kendinize zarar vermiş olursunuz… Psikolojik durumunuz katılaşır, gerginleşirsiniz. Karşınızdaki insana zarar vermiş olsanız da bu arada kendinize de zarar vermiş olursunuz… Kuvvet kullanmanın tabiatında vardır bu… 300 tonluk bir uçağı yerden kaldıran bir pilot, büyük bir şilebi Istanbul boğazından geçiren bir kılavuz kaptan, bir savaş gemisi kaptanı … Bunların hepsi devasa büyük sistemleri kullanır ve o sistemlerdeki büyük güce hükmederler. Sanıyor musunuz ki bu insanlar her gün yüzlerce kişinin can güvenliğini, milyonlarca dolar değerinde mal güvenliğini hiçbir psikolojik bedel ödemeden kaldırıyorlar ve o ‘büyüklüğün (grandeur)’ yalnızca sefasını sürüyorlar? Paraşütle atlamayıp bozulan uçağıyla birlikte düşen pilotları, batan gemisini terk etmeyen kaptanları unutmayınız…

Unutmayınız, psikolojik rahatsızlıklar belirli bir genetik yatkınlık gerektirseler de daha çok davranışsal ve sosyal olarak geçiyorlar. Örneğin depresyon virütik bir nezleden çok daha bulaşıcı… Internet’te psikolojik destek vb. ile asker ya da ordu kelimelerini aratırsanız, ABD ordusunun konuyla ilgili uyarıcı dökümanlarını bulabilirsiniz. ABD ordusu asker ailelerinde, asker kişinin isteği dışında kendisinde oluşan psikolojik sorunları diğer aile fertlerine taşıdığını belirtiyor. Doğrusunu isterseniz, hiç şaşırmadım. Sinirsel gerginlik, ani patlamalar, çok yüksek sesle bağırmalar vb… Kuvvet kullanmanın gerekliliği, yanlış olması gerçeğini ortadan kaldırmadığı için, askerler bu yanlış işi yapmanın bedelini psikolojik olarak ödemek zorunda kalıyorlar. Çünkü birilerinin iç ve dış güvenliği sağlaması zorunlu… Bu kadar sene sonra, şimdi niye askeri kamplara ‘Özel Eğitim Merkezi’ denildiğini belki daha iyi anlıyorum.

İyi güzel de tüm bunların ‘Bilgiye Erişmek’ ile ilgisi ne diyeceksiniz… Lütfen, şimdi buraya kadar yazdıklarımdaki yaklaşımı yeniden okuyunuz… Engineer(Mühendis) kelimesi ilk olarak antik dönemlerde şehir kuşatmalarında kullanılan mancınıkları yapan kişilere verilen addır. Ülkemizde de ilk mühendislik okulu askeri okul olarak(2) açılmıştı…

İki rakipli mücadele teknikleri ‘Bilgiye Erişmek’ yöntemleri hakkında kuvvetli ipuçları verebilir.İki rakipli mücadele tekniklerinde rakibin güçlü ve zayıf noktalarını, iyi ve kötü zamanlarını bilmek hayati derecede önemlidir. Çünkü kazanmak yalnızca kuvvet üstünlüğüne değil, rakibin en zayıf olduğu anda, en zayıf olduğu noktada doğru niteliklerle bulunmaya da bağlıdır. Satranç oynayanlar bilir, rakibi zayıflatmak için açık vermeniz, onu güçlerini bölüp size saldırmaya teşvik etmeniz gereklidir. Eğer kendi içinize kapanıp, köşenize dönerseniz, rakibinizi tanımak fırsatını yakalayamazsınız… Tıpkı ayağı yere basan bir yönetici gibi, bir boksör de açık verip karşısındaki rakibinin nasıl saldırdığını, bu arada farkında olmadan ne gibi açıklar verdiğini incelemek zorundadır.

İki rakipli oyunda, tek oyunculu oyunda da geçerli olan önemli bir nokta var. Aslında, hiçbir zaman kendi köşenize çekilmek, kendi içinize kapanmak mümkün değildir. Çünkü rakibiniz de siz de aynı vücut buluşa(embodiment) aitsiniz. Rakibiniz kendi kendini inceleyerek sizin hakkınızda bilgi edinebilir.

BBC – Learning Space – The Open University’nin The Body: a phenomenological psychological perspective adlı sitesinde: (1)

‘Vücut sahibi olma hissimiz parmak uçlarımızda bitmez, aksine derimizden öteye bakışımız içinde kapsanan nesneye kadar uzanır. Algılama, eylem ve karşı-eylem vücut ve dünya iç içe geçtikçe en azından bir noktaya kadar birbirleri ile bağlantılıdırlar. Vücutlarımız, olgusalcılara göre, yalnız derilerimiz içinde var olmazlar; dünyaya doğru uzanırlar’.

Kanımca yukarıdaki anlayışı, rakiplerin aynı vücut buluş(embodiment)’a sahip olmaları nedeni ile, birbirleri içine uzanışları şeklinde yorumlamak mümkündür. Kısacası, rakibiniz de bir insan, en azından kendisinin zayıflıklarını biliyor ve başlangıç noktası olarak bu zayıflıkları sizde arayabilir. Düşman ile aramızda kesin bir çizgi, bir ayrım yoktur, düşman içimizde devam ediyor. Öyle ise düşmanı yenebilmek için kendi zayıflıklarımızı ondan önce bulmak ve tamir etmek zorundayız.

Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa olmalıdır. O satıh varlığımızda vücut bulan benliğimizdir.


Ali R+ SARAL

(1) Aslı:3 Phenomenological Accounts 3.3 A body-world interconnection (Vücut – Dünya Bağlantısı)…Our sense of bodiliness does not stop at the fingertip but instead, stretches out beyond the skin to the object captured in our gaze. Perception, action and interaction are interconnected as body and world merge, at least to a degree. Our bodies, phenomenologists argue, are not just contained by what in inside our skin; they reach out into the world.

(2) İstanbul Teknik Üniversitesi, 1773 yılında Mühendishane-i Bahr-i Humayun adıyla III. Mustafa döneminde kurulmuştur. Gemi inşaatı ve haritacılık öğretimi yapan bu kurumdan sonra kara ordusunun teknik kadrosunu yetiştirmek amacıyla 1795 yılında Mühendishane-i Berr-i Humayun kuruldu. Bu okul, 1847’de mühendislik eğitimi yanında mimarlık alanında da eğitim vermeye başladı. 1883 yılında kurulan Hendese-i Mülkiye, 1909’da Mühendis Mekteb-i Alisi adını alarak ülkenin alt yapı inşaatlarında görev alan kadroları yetiştirdi. Mühendislik ve mimarlık öğretimi, 1928 yılından itibaren kişilik kazanan Yüksek Mühendis Mektebi’nde, 1944 yılından sonra da İstanbul Teknik Üniversitesi’nde sürdürüldü. 1946 yılında İnsaat, Mimarlık, Makina ve Elektrik Fakültelerinden oluşan özerk bir üniversite oldu. (Kent Haber http://www.kenthaber.com/universite.aspx?ID=43)