“Will is a Relation Between the Mind and its 'Ideas’ (James, W).”
“İrade zihin ile 'düşünceleri’ arasında bir ilişkidir (James, W).”
This is a one page quick reference to ‘volition’ at James’s book “The Principles of Psychology”, 1890. James’s approach to the matter of the subject at the section ‘Will’ is displayed with allusions. A three pages relatively extensive reference that I have extracted follows for the interested.
Bu yazı James’in ‘Psikolojinin Prensipleri’, 1890 adlı kitabında ‘irade(volition)’ bölümüne bir sayfalık bir değinmedir. James’in bu konunun özüne değindiği ‘istek(will)’ bölümü alıntılarla tanıtılmaktadır.
The term ‘mind’[1] is the name used to express the functional abilities of our organ ‘brain’[2]. Mind’s functional abilities can be grouped as ‘cognition[3]’, ‘affection[4]’, ‘conation[5] (volition[6])’.
‘Zihin’ ‘beyin’ adlı organımızın işlevsel yeteneklerini ifade etmek için kullanılan isimdir. Zihnin işlevsel yetenekleri muhakeme(cognition), haz(affection), irade(volition) şeklinde gruplandırılabilir.
Cognition deals with logical mathematical and other sorts of knowledge processing including the gathering, storing and handling of it. Affection is about emotions and how we percieve them as feelings.
Mantıksal matematiksel ya da bilgi işlemeğe ilişkin (depolama vb.) diğer bütün işlemleri muhakeme(cognition) yapar. Haz almak(affections) duygularla(emotions) ve onları his olarak nasıl algıladığımızla ilgilidir.
Volition is the scientific word used for ‘will’. Volition is the power of choosing. The word ‘volition’ has much more implications than its daily counterpart ‘will’. Besides its functional meaning in the mind volition may be mapped to certain parts of the human brain such as PFC-Pre Frontal Cortex and Anterior Cingulate.
İrade günlük dildeki ‘istek(will)’ yerine kullanılan bilimsel kelimedir. Örneğin “bilerek isteyerek suç işlemek” dediğimizde aslında iradesi ile suç işlediğini belirtiriz. İrade seçebilmek gücüdür. ‘irade(volition)’ kelimesi günlük karşılığı olan ‘istek(will)’ kelimesinden çok daha geniş bir kavrama işaret eder. Zihindeki işlevsel anlamı dışında irade beynin PFC-Pre Frontal Cortex ve AC-Anterior Cingulate gibi belirli bölümlerine karşı düşer.
Every action is preceded by a stimulus or an idea. Feelings may change to a desire to do something and hence form a stimulus. ‘but if we believe that the end is in our power’ namely we have a chance to achieve our goal, ‘we will that the desired feeling, having, or doing shall be real;’ we execute our will and reach our aim as a result.
‘Her eylem bir dürtü veya düşünceden sonra gelir. Duygular bir şey yapma arzusuna dönüşebilir ve böylece bir dürtü oluştururlar. ... Eğer başarma şansımız olduğuna inanırsak arzuya dönüşmüş olan bu isteğin gerçekleşmesini ister ve bu isteği uygular ve amacımıza ulaşırız.’
When the will is not healthy: ‘. The action may follow the stimulus or idea too rapidly, leaving no time for the arousal of restraining associates - we then have a precipitate will . Or, although the associates may come, the ratio which the impulsive and inhibitive forces normally bear to each other may be distorted, and we then have a will which is perverse’. ... Briefly, we may call them respectively the obstructed and the explosive will .
İstek sağlıklı olmadığı zaman: ‘Eylem dürtüyü veya düşünceyi çok çabuk takip eder, sınırlayıcı ilişiklerin uyarılması için hiç zaman bırakmayarak – bu aceleci istek durumudur. Ya da, ilişiklikler gelmiş olsa bile, normal olarak tepkisel ve kısıtlayıcı güçlerin taşıdıkları birbirlerine göre oran bozulmaya uğramış olabilir – ki bu da itirazcı istektir...’ Kısaca, bunları engellenmiş ve patlayıcı istek olarak adlandırabiliriz.
The Explosive Will.
Patlayıcı İstek.
‘There is a normal type of character, for example, in which impulses seem to discharge so promptly into movements that inhibitions get no time to arise.’
‘Örneğin, normal tip bir karakter vardır ki bunda tepkiler eylemlere o kadar seri şekilde boşalır öyle ki kısıtlayıcıların öne çıkması için zaman kalmaz.
‘Exhaustion of nervous energy always lessens the inhibitory power.’
‘Sinirsel enerjinin tükenmesi kısıtlayıcı gücü azaltır.’
‘'Irritability' is one manifestation of this. Many persons have so small a stock of reserve brain-power - that most valuable of all brain-qualities - that it is soon used up, and you see at once that they lose their power of self-control very soon.’
‘Sinirlendirilebilirlik’ bunun bir açık ifadesidir. Bir çok kişi öylesine küçük bir beyin-gücü deposuna sahiptir – beyin-kalitesinin en değerlisi – ki, bu depo kısa sürede biter ve bu kişilerin bir anda kendilerini kontrol etmek güçlerini kaybettiklerini görürsünüz.
...
The Obstructed Will.
Bastırılmış İstek.
‘In striking contrast with the cases in which inhibition is insufficient or impulsion in excess are those in which impulsion is insufficient or inhibition of in excess.’
Tepkinin yetersiz ya da kısıtlamanın aşırı olduğu durumlar, kısıtlamanın yetersiz ya da tepkinin aşırı olduğu durumlarla çarpıcı bir zıtlık içindedir.
Will is a Relation Between the Mind and its 'Ideas.'
“İrade zihin ile 'düşünceleri’ arasında bir ilişkidir.”
‘... consider the conditions which make ideas prevail in the mind.’
With the prevalence, once there as a fact, of the motive idea the psychology of volition properly stops.’
‘ ... zihinde düşüncelerin hakim olduğu koşulları göz önüne alınız. Dürtücü düşünce bir kere bir gerçek olarak var olduğunda, irade psikolojisi düzgün bir şekilde sona erer. ’
‘... The willing terminates with the prevalence of the idea; and whether the act then follows or not is a matter quite immaterial, so far as the willing itself goes. I will to write, and the act follows.’
‘... düşüncenin hakim olması ile istek sona erer; ve bundan sonra eylemin gelmesi kıymetsiz bir nesnedir, yeter ki isteğin kendisi kaybolsun. Yazmak isterim, ve eylem bundan sonra gelir.’
‘We have now brought things to a point at which we see that attention with effort is all that any case of volition implies. The essential achievement of the will, in short, when it is most 'voluntary,' is to ATTEND to a difficult object and hold it fast before the mind . The so-doing is the fiat ; and it is a mere physiological incident that when the object is thus attended to, immediate motor consequences should ensue.’
‘Çabalı dikkat irade içeren herhangi bir durumun işaret ettiği herşeydir. Bunun böyle olduğunu görebileceğimiz noktaya gelmiş bulunuyoruz. İsteğin esas başarısı, kısaca, ‘gönüllü’ olduğu zaman, zor bir konuya dikkat toplamak ve zihnin önünde sabit tutmaktır. Bunu yapış irade beyanıdır; ve nesneye bu şekilde dikkat toplandığında, yalnızca fizyolojik bir olaydır, hemen ardından hareket (motor) dizisi gelmelidir.’
The Feeling of Effort.
Çaba duygusu.
‘... consciousness ... is in its nature impulsive ...(but-ARS) it must be sufficiently intense... ‘
‘...bilinç ... doğası gereği tepkiseldir ... (fakat-ARS) yeterince yoğun olmalıdır...’
Effort of attention is thus the essential phenomenon of will...
Dikkat toplamak çabası isteğin esas olgusudur.
‘ The difficulty is mental; it is that of getting the idea of the wise action to stay before our mind at all.
The strong-willed man, however, is the man who hears the still small voice unflinchingly, and who, when the death-bringing consideration comes, looks at its face, consents to its presence, clings to it, affirms it, and holds it fast, in spite of the host of exciting mental images which rise in revolt against it and would expel it from the mind.’
‘Güçlük zihinseldir; bu, sağduyulu eyleme ait düşüncenin zihnimizin önünde kalmasını sağlamak güçlüğüdür. Güçlü iradeye sahip kişi yine de, içindeki hala küçük sesi tereddütsüz duyar, ve kati değerlendirme zamanı geldiğinde, onun yüzüne bakar, varlığını kabul eder, ona tutunur, onu onaylar, onu sıkı sıkıya tutar. Bütün bunları o düşünceyi zihninden dışarı atabilecek, ona karşı olan bir yığın heyecanlandırıcı zihinsel görüntülere karşın yapar.
VOCABULARY (from Dictionary.com)
SÖZLÜK (dictionary.com'dan)
[1] mind n. 1. The human consciousness that originates in the brain and is manifested especially in thought, perception, emotion, will, memory, and imagination(Free Dictionary).
[1] zi•hin n. 1. Beyinden kaynaklanan ve özellikle düşünce, algılama, duygu, istek, bellek ve hayal gücü şeklinde kendini ifade eden insan bilinci.
[2] brain n.1. a. The portion of the vertebrate central nervous system that is enclosed within the cranium, continuous with the spinal cord, and composed of gray matter and white matter. It is the primary center for the regulation and control of bodily activities, receiving and interpreting sensory impulses, and transmitting information to the muscles and body organs. It is also the seat of consciousness, thought, memory, and emotion.
[1] be•yin n. 1.a Omurgalılarda, merkezi sinir sisteminin cranium içinde hapis olmuş, ve gri ve beyaz maddelerden oluşan kısmı. Vücut hareketlerinin ayarlanması ve kontrolü, duyusal işaretlerin alınması ve tercümesi, ve adele ve organlara mesaj yollanması için birincil merkezdir. Aynı zamanda bilinç, düşünce, bellek ve duygunun yeridir.
[3] cog•ni•tion n. 1. The mental process of knowing, including aspects such as awareness, perception, reasoning, and judgment. 2. That which comes to be known, as through perception, reasoning, or intuition; knowledge.
[3] mu•ha•ke•me n. 1. Farkındalık, algılama, fikir yürütme ve yargıda bulunma özellikleri dahil, bilmenin zihinsel süreci. 2. Algılama, fikir yürütme, veya sezgi ile olduğu gibi bilinen hale gelen şey; bilgi.
[4] af•fec•tion n.1. A tender feeling toward another; fondness. See Synonyms at love.
2. Feeling or emotion. Often used in the plural: an unbalanced state of affections. 3. A disposition to feel, do, or say; a propensity.
[4] haz n. 1. Bir başkasına yönelik hassas bir duygu, hoşa gitme. 2. His ya da duygu. Çoğunlukla çoğul kullanılır. Duyguların dengesiz durumu 3. Duymak, yapmak, ya da söyleme eğilimi; yatkınlık.
[5] co•na•tion n. Psychology The aspect of mental processes or behavior directed toward action or change and including impulse, desire, volition, and striving.
[5] co•na•tion n. Psikoloji Zihinsel süreçler ya da hareketin bir özelliği. Tepki, arzu, irade, ve başarmak için yırtınma dahil değişime yönelik davranışlar dahil.
[6] vo•li•tion n. 1. The act or an instance of making a conscious choice or decision. 2. A conscious choice or decision. 3. The power or faculty of choosing; the will.
[6] i•ra•de n. 1. Bilinçli bir seçim yapma ya da karar alma eylemi ya da örneği 2. Bilinçli bir seçim ya da karar. 3. Seçmek gücü ya da yeteneği. İstek.
[7] e•mo•tion n. 1. A mental state that arises spontaneously rather than through conscious effort and is often accompanied by physiological changes; a feeling: the emotions of joy, sorrow, reverence, hate, and love. 2. A state of mental agitation or disturbance: spoke unsteadily in a voice that betrayed his emotion. See Synonyms at feeling. 3. The part of the consciousness that involves feeling; sensibility: "The very essence of literature is the war between emotion and intellect" (Isaac Bashevis Singer).
[7] duygu n. 1. Bilinçli bir çabadan çok kendilliğinden ve sık sık fizyolojik değişikliklerle birlikte ortaya çıkan zihinsel durum; his: neşe, üzüntü, saygı, nefret ve sevgi duyguları.
2. Zihinsel bir heyecan veya rahatsızlık durumu: İfade etmek istediği duyguya ters düşen şekilde kararsızca konuştu. 3. Bilincin his ile ilgili kısmı; duyarlık. “Edebiyatın özeti duygu ile zeka arasındaki savaştır.”
[8] feel•ing n. 1. a. The sensation involving perception by touch.
b. A sensation experienced through touch.
c. A physical sensation: a feeling of warmth.
[8] his n. 1. a. Dokunarak algılamayı içine katan duyu.
b. Dokunarak algılanan bir duyu.
c. Fiziki bir duyu: sıcaklık hissi.
2. An affective state of consciousness, such as that resulting from emotions, sentiments, or desires: experienced a feeling of excitement.
2. Duygular, yakınlıklar veya arzularla sonlanan, hazsal bir bilinç hali.
3. An awareness or impression: He had the feeling that he was being followed.
3. Bir farkındalık veya izlenim: Takip edildiği hissine kapıldı.
4. a. An emotional state or disposition; an emotion: expressed deep feeling.
b. A tender emotion; a fondness.
4. a. Duygusal bir hal ya da eğilim; bir duygu: derin hislerini ifade etti.
b. İnce bir duygu; yakınlık.
5. a. Capacity to experience the higher emotions; sensitivity; sensibility: a man of feeling.
b. feelings Susceptibility to emotional response; sensibilities: The child's feelings are easily hurt.
5. a. Yüksek hisleri yaşayabilme kapasitesi; duyarlık; hassasiyet: his insanı
b. hisler Duygusal yanıt vermeye yatkınlık; duyarlıklar: Çocuğun duyguları kolaylıkla zedelenebilir.
6. Opinion based more on emotion than on reason; sentiment.
6. Mantıktan çok duyguya dayanan düşünce; duygusal.
7. A general impression conveyed by a person, place, or thing: The stuffy air gave one the feeling of being in a tomb.
7. Bir insan. Yer veya nesne tarfından yayılan genel izlenim. Boğucu hava bir mezarda bulunma duygusu veriyordu.
8. a. Appreciative regard or understanding: a feeling for propriety
b. Intuitive awareness or aptitude; a feel: has a feeling for language.
8. a. Değer bilen saygı ya da anlayış; yol yordam bilme duygusu
b. Sezgisel farkındalık ya da yeterlilik; bir duygu: dil becerme duygusu